FirmaHBR.COM'a Hoşgeldiniz!

Türkiye, derin teknolojilerde kendi modelini bulmalı

Gülseren Üst POLAT – Deniz KILINÇ Bir sonraki sanayi ve bilgi devrimi dalgasının merkezinde olması beklenen derin teknolojiler yani “deep tech …

Türkiye, derin teknolojilerde kendi modelini bulmalı

Gülseren Üst POLAT – Deniz KILINÇ

Bir sonraki sanayi ve bilgi devrimi dalgasının merkezinde olması beklenen derin teknolojiler yani “deep tech” günümüzün en önemli teknoloji akımı. “Akım” kelimesini kullanıyor olsak bile getireceği ya da getirdiği yenilikler ve yarattığı fayda ile “iz bırakacak” dönüşümlerin de kilit anahtarı aslında. Artırılmış hizmet iyileştirmeleri veya standart teknolojilerin kullanımına dayanan internet, mobil ve e-ticaret çalışmalarıyla uğraşan genel teknoloji girişimleri ya da uygulamalarından söz etmiyoruz. İklim değişikliğine çözüm bulan, sağlık alanında çığır açan, başarılı olurlarsa etki ettikleri keşif alanının tümünde paradigma değişikliklerine neden olabilecek büyük bilimsel atılımlar veya mühendislik yeniliklerine dayalı ürünlerin geliştirilmesinden söz ediyoruz. Bilimle başlayıp araştırma ve geliştirmeyle (Ar-Ge) beslenen ve dünya üzerinde muazzam bir etkiye sahip olan derin teknolojiler kendi pazarlarını yaratma veya mevcut endüstrileri rahatsız etme gücüne de sahip aynı zamanda.

Bilimsel araştırma ve teknolojilere dayanan, laboratuvardan beslenen, daha kompleks ve uzun Ar-Ge süreçleri ve araştırma altyapıları gerektiren teknolojiler olarak nitelendirilen derin teknolojiler aynı zamanda daha riskli ve sabır gerektiren teknolojiler. Büyüme ve yayılma için de dijital teknolojilere göre daha büyük yatırımlara, insan kaynağına, altyapıya ihtiyaç duyuyorlar fakat bu alanda kendi modelini geliştiren ve yatırım yapan ülkelerin kazanımları da bir o kadar büyük oluyor.

AVRUPALI ŞİRKETLERİN DEĞERİ 700 MİLYAR DOLAR

Derin teknolojiler; tarım teknolojileri, yapay zeka, artırılmış veya sanal gerçeklik (AR/VR), otonom araçlar, siber güvenlik, temiz teknolojiler, nesnelerin interneti, malzeme bilimi, mikroelektronik ve nanoteknoloji, nörotek, robotik, kuantum bilgisayar, sensör ve uzay teknolojileri gibi pek çok teknolojinin tamamını kapsıyor. Ve günümüz dünyasının en kritik teknolojilerinden biri olan derin teknolojilere olan ilgi de yatırımlar da her geçen gün artıyor. Startup’lara, girişimcilere ve yatırımcılara piyasa danışmanlığı sağlayan Hollanda merkezli Dealroom ve startup’lara piyasa analizi sağlayan İngiliz Sifted şirketleri tarafından hazırlanan 2021: Derin Teknoloji Yılı raporu, Avrupalı derin teknoloji şirketlerinin 2021 itibariyle 700 milyar dolar değerinde olduğunu ortaya koyuyor. Derin teknoloji alanında faaliyet gösteren şirketlerin çoğunluğunun akademi temelli olduğunu gösteren rapora göre, derin teknoloji girişimleri diğer girişimlere göre bir adım önde.

ÖZEL ŞİRKETLER YILDA 150 MİLYAR EURO YATIRIM YAPIYOR

Sıradan girişimlerin yüzde 70’inin tohum yatırım evresini geçemediğini ve nadiren Ar-Ge ve patent desteği aldığını belirten rapor, derin teknoloji girişimlerinin ise yola kapsayıcı Ar-Ge desteğiyle çıktığını ve böylece daha sağlam adımlar atabildiğini gösteriyor.

Raporda Avrupa’daki derin teknoloji girişimlerinin çoğunluğunun üniversitelerden çıktığı görülüyor. Bu girişimlere hükümet, özel şirketler ve girişim sermayesi şirketlerinden (VC) ise yüksek miktarda yatırımlar yapılıyor. Raporda, Avrupa Birliği (AB) hükümetinin derin teknoloji girişimlerine Ufuk Avrupa programıyla yılda 12 milyar Euro, özel şirketlerin yılda 150 milyar Euro ve VC şirketlerinin ise yılda 10 milyar Euro yatırım yaptığı belirtiliyor. İngiltere merkezli girişim sermayesi şirketi Angular Ventures kurucusu Gil Dibner, “Özel piyasalar ticari olarak güvenilir teknolojilere sahip olan şirketleri belirleme ve fonlama konusunda oldukça iyiler. Kamu fonunun en iyi kullanımı, ticari olarak güvenilir işletmelerin yokluğunda bilimsel ve teknolojik araştırmalara harcanmasıdır. Uzun vadede bu tür araştırmaların hem ekonomi hem de toplum için inanılmaz pozitif etkileri oluyor” yorumunu yapıyor.

EXIT OLASILIĞI DAHA YÜKSEK

2021: Derin Teknoloji Yılı raporunda 2010 ve 2015 arasında en az 200 bin Euro tohum yatırım alan ve ikinci yatırım turunu en az 4 milyon Euro ile tamamlayan toplam 1,700 girişim inceleniyor. Buna göre, Avrupa’da sıradan girişimlerin yüzde 24’ü ikinci yatırım turuna geçebilirken, bu oran derin teknoloji girişimleri için yüzde 32. Girişimlerin ayrıca exit (değeri 1 milyar dolara ulaşan girişimler) olasılıkları da incelenen rapora göre, Avrupa’da sıradan girişimlerin yüzde 11’i ikinci yatırım turunda, yüzde 13’ü üçüncü yatırım turunda, yüzde 14’ü dördüncü yatırım turunda ve yüzde 15’i beşinci yatırım turunda exit yapabiliyor. Öte yandan derin teknoloji girişimlerine bakıldığında, bu girişimlerin yüzde 9’u ikinci yatırım turunda, yüzde 15’i üçüncü yatırım turunda, yüzde 17’si dördüncü yatırım turunda ve yine yüzde 17’si beşinci yatırım turunda exit yapıyor.

DÜNYADA ABD, AVRUPA’DA İNGİLTERE ÖNDE

Yapılan derin teknoloji yatırımları ülke bazında incelendiğinde, büyük global oyuncuların hakimiyeti görülüyor. ABD ve Çin, 2015’ten 2018’e kadar derin teknoloji şirketlerine yapılan küresel yatırımların yaklaşık % 81’ini gerçekleştirmiş durumda. ABD’de bu zaman zarfında 32,8 milyar USD, Çin’de ise 14,6 milyar USD derin teknoloji yatırımı yapılmış. 2021: Derin Teknoloji Yılı raporu ise Avrupa özelinde yatırım rakamlarını gözler önüne seriyor. Raporda Avrupa’daki derin teknoloji yatırımlarına en çok ilgi gösteren VC şirketlerinin 2015 ile 2020 yılları arasında 12,6 milyar Euro ile İngiltere’den yapıldığı görülüyor. İngiltere’yi 5,4 milyar Euro ile Almanya, 5 milyar Euro ile Fransa, 2,5 milyar Euro ile İsveç, 2,5 milyar Euro ile İsviçre, 1,2 milyar Euro ile Hollanda ve 1,2 milyar Euro ile Finlandiya izliyor.

AR-GE HARCAMALARINA BÜYÜK VERİ HÜKMEDİYOR

Rapora göre küresel olarak Ar-Ge harcamaları yapan şirketlerin ağırlıklı olarak büyük veri şirketleri olduğu görülüyor. 2018 yılında Amazon 23 milyar dolarla en çok Ar-Ge harcaması yapan şirket olarak öne çıkıyor. Dört büyük veri şirketinden en çok Ar-Ge yatırımı yapan Amazon’u, 12 milyar dolarla Google, 12 milyar dolarla Apple ve 8 milyar dolarla Facebook izliyor. Buna paralel, 2018’de ABD’li şirketlerin Ar-Ge yatırımları toplam 114 milyar dolar olurken, bu şirketlerin ağırlıklı olarak internet, yazılım ve elektronik donanım alanlarına odaklandığı görülüyor. Avrupa’da ise aynı dönemde şirketlerin Ar-Ge yatırımları 9 milyar dolar olurken, bu şirketler ilaç, otomotiv ve telekom sektörlerine yönelmiş.

TÜRKİYE’DE 2020’DE 7 MİLYON DOLAR KAYNAK AKTARILDI

Türkiye’de ve Dünyada Derin Teknoloji Girişimciliği raporuna göre Haziran 2020 itibarıyla; faaliyette olan teknoparklarda Ar-Ge çalışmalarını yürüten firmaların sayısı 5.846’ya, istihdam edilen personel sayısı 58.922’ye, tamamlanan Ar-Ge projesi sayısı ise 36.535’e ulaşmış durumda. 2010 yılında Türkiye’de 6 adet hızlandırıcı bulunurken bu sayı 2020 yılına kadar katlanarak 66’ya ulaştı. Startups.watch verilerine göre Türkiye merkezli aktif 29 fon bulunuyor ve bu fonların toplam büyüklüğü yaklaşık 650 milyon dolar. 2020 senesi içerisinde kurulan 8 fonun toplam büyüklüğü ise 200 milyon doların üzerinde. Fon sayılarındaki ve toplam fon büyüklüklerindeki bu artışa rağmen yapılan yatırımlar içerisinde derin teknoloji girişimlerine yapılan yatırımların oranı oldukça düşük. 2020 yılında yapılan yatırımlar arasında derin teknoloji girişimlerine yalnızca 7 milyon dolar kaynak aktarılmış. Rapora göre bunun başlıca nedenleri arasında; derin teknoloji yatırımlarının yatırımcılar tarafından yüksek riskli bulunması, yatırım geri dönüş sürelerinin uzun olması ve Türkiye’de derin teknoloji odaklı yatırım fonlarının olmaması yer alıyor.

RAKAMLARLA TÜRKİYE’DE DERİN TEKNOLOJİ GİRİŞİMCİLİĞİ

Türkiye’de ve Dünyada Derin Teknoloji Girişimciliği raporuna göre Türkiye’de halen faaliyetlerine devam eden 1.200 derin teknoloji girişimi bulunuyor. Bunların yarısına yakını faaliyetlerini İstanbul merkezli olarak sürdürüyor. Girişimlerin yaş dağılımları incelendiğinde %63 gibi büyük bir çoğunluğunun 2015 ve sonrasında kurulan girişimler olduğu görülüyor. Girişimlerin %22’si 2010-2015 yılları arasında, %15’lik kısmı ise 2010 öncesi yıllarda kurulmuş. En fazla “Endüstri 4.0, Nesnelerin İnterneti, Sensörler ve Elektronik” alanlarında teknoloji geliştirildiği, bunu da sırasıyla “Biyoteknoloji”, “Yapay Zekâ, Veri ve Görüntü İşleme” ve “Otonom Araçlar, Robotlar ve Mekatronik” teknolojilerinin izlediği görülüyor. Türkiye’deki derin teknoloji girişimlerinin hizmet sağladığı ana sektörler içerisinde sırasıyla “Sağlık” ile “Üretim ve Yapı” yoğunluk bakımından ön plana çıkıyor. Girişimler aldıkları yatırımlar açısından incelendiğinde sadece 172 tanesinin yatırım aldığı görülüyor. Bu sayı toplam girişimlerin %14,3’üne denk geliyor. Alınan yatırım tutarları incelendiğinde ise yatırım alan girişimlerin %19’unun 50.000 doların altında, %20’lik bir kısmının 50.000 ile 100.000 dolar arasında ve yine %20’lik bir kısmının 100.000 ile 250.000 dolar arasında yatırım aldığı görülüyor. Bu da yatırım alan girişimlerin neredeyse %60’lık bir kısmının 250.000 doların altında yatırım aldığı anlamına geliyor.

ANA SEKTÖRLER

● TARIM
● OTOMOTİV VE ULAŞIM
● TÜKETİCİ ÜRÜNLERİ VE HİZMETLERİ
● SAVUNMA VE HAVACILIK
● ENERJİ
● ÇEVRE VE SU
● FİNANS
● GIDA
● SAĞLIK
● ÜRETİM VE YAPI
● MOBİL VE TELEKOMÜNİKASYON
● PERAKENDE

DAHA YAVAŞ VE DAHA MALİYETLİ

Hello Tomorrow’un en iyi 1.500 derin teknoloji girişiminin ‘The Boston Consulting Group’ (BCG) ile yapılan analizinde kuruluştan prototip üretimine ve prototipten pazara kadar geçen sürelerde derin teknoloji kategorilerinin hepsinde ticarileşme sürecinin 2,4 ile 4 yıl arasında değiştiği görülüyor. Cube Incubation öncülüğünde İstanbul Kalkınma Ajansı (İSTKA) işbirliğiyle hazırlanan “Türkiye’de ve Dünyada Derin Teknoloji Girişimciliği” raporu ise derin teknolojili bir girişimin, dijital bir girişimden daha yavaş ve daha pahalı olmasının nedenlerini şu şekilde sıralıyor:

● GÜÇLÜ ARAŞTIRMA TABANI: Derin teknolojide ürün geliştirme, güçlü bir dizi gelişmiş beceri, bilgi ve altyapıdan destek gerektiren ve ürünlerin pazara sunulma süresini uzatan temel araştırmalara ve/veya gelişmiş Ar-Ge’ye dayanır.

●AĞIR ENDÜSTRİLEŞME SÜRECİ: Bilgi ve iletişim teknolojilerine dayalı derin teknolojilerin dışında, bu alandaki çoğu ürün fiziksel bir donanıma sahiptir. Tedarik, üretim ve ölçeklendirme için oldukça gelişmiş endüstriyel beceriler gerektiren malzeme ve kaynaklara dayanır. Bu tür ürünlerin ölçeklendirilmesi, internet ve mobil teknolojilerle ilişkili ürünlerden çok daha zordur.

● BÜYÜK YATIRIM İHTİYACI: Bir derin teknoloji girişiminin ihtiyaç duyduğu altyapı, beceriler ve kaynaklar, uzun bir süre için önemli bir finansman kapasitesi gerektirir.

● HENÜZ TANIMLANMAMIŞ TİCARİ UYGULAMA: Nihai ürün spesifikasyonları, süreç içinde iyi tanımlanmamış olabilir. Örneğin, Bitcoin için özel bir teknolojik çözüm olarak geliştirilen blok zincir teknolojisi, geliştiricilerinin öngörmediği yeni bir finans pazarının kapısını açmıştır.

NELER YAPILMALI

– Birçok yatırımcı, derin teknoloji şirketlerini değerlendirmek ve desteklemek için gerekli uzmanlığa ve yapıya sahip değil. Aynı zamanda derin teknoloji yatırımlarının, uzun ticarileşme ve yatırım geri dönüş süreleri yatırımcıları korkutuyor. Bu da finansman açığı yaratıyor.

– Fonların kurulumu ve yatırımların teşviki konusunda devlet desteği şart. Türkiye, devlet mekanizmaları aracılığıyla bu yatırımların riskini azaltmaya yardımcı olan teşvikler sağlamalı. Bu alandaki mevzuatlar düzenlenmeli.

– Derin teknoloji girişimlerinin ürettikleri ürün ve hizmetlerin en büyük müşterisi genellikle devletlerdir. Bu bağlamda devlet mekanizmaları yerli derin teknolojileri destekleyen bir yapıya kavuşmalı.

– Pazarlama noktasında işi bilen uzmanlar mutlaka devrede olmalı.- Kuluçka merkezleri ve hızlandırıcılar girişimcilerin eksik kaldığı pazarlama konularına odaklı eğitimler, danışmanlıklar, mentörlükler, disiplinler arası ekip kurulumu ve hızlandırma programları gibi hizmetler geliştirilmeli.

Drexel Üniversitesi Profesörü Prof. Dr. Banu Onaral: Kamunun eli yüzde 100 taşın altında olmalı

Drexel Üniversitesi, Hun.H. Sun Kürsü Profesörü Banu Onaral, aynı zamanda derin teknolojiler konusunda yıllardır aktif olarak akademik çalışmalar yürüten bir isim. Havacılık sektörüne tamamı yerli ilk eğitim ve yolcu uçaklarını kazandıran Nuri Demirağ’ın da torunu. Yani azim, odaklanma ve doğru insan kaynağıyla başarılamayacak bir zorluk olmadığını en iyi bilenlerden. Prof. Dr. Banu Onaral’ın DÜNYA + için yaptığı açıklamalarda özellikle vurguladığı konu da riski yüksek olan, geri dönüşü uzun olduğu için sabır gerektiren bu alanda kamunun mutlak desteği ve kararlılığının şart olduğuydu. Onaral’ın altını çizdiği diğer bir konu da Türkiye’nin bu alanda başarılı olabilmesi için mutlaka kendi modelini bulması gerektiği oldu.

Gerçek dönüşümler sağlayan teknolojilerden söz ediyoruz

Derin teknolojilerin yüksek teknolojiler ile karıştırılmaması gerektiğini önemle vurgulayan Prof. Onaral, “Bu uzun bir yolculuk. İki günde, ben bir teknoloji ürettim ve sattım diyebileceğiniz bir süreç değil. Esas değerler üreten, gerçek dönüşümler sağlayan yeni çözümler getiren, derinlemesine incelenen ve geliştirilen teknolojilerden söz ediyoruz. Bir kişinin ‘ben yaptım, oldu’ diyebileceği süreç değil bu” şeklinde konuşuyor. Derin teknoloji yatırımlarında topluma fayda sağlamak, ekonomik değer yaratmak ve işi büyük sanayiye dönüştürmenin başlı başına bir uzmanlık gerektirdiğini ifade eden Onaral, “Derin teknolojiden değer yaratmak kolay bir iş değil. Riskleri devasa. Ancak bu riskleri azaltabileceklerin sayısı da çok fazla. Özel tip hukukçular, özel tip yatırımcılar, özel tip ekonomik kalkınmacılar, özel tip iş geliştirmeciler, özel tip süreç yöneticileri… Bunların her biri aslında bu işin bir parçası. Derin teknolojiye dayalı sanayi dediğimizde bir eko sistemden söz ediyoruz biz. Ve bu evrensel…” diyor.

Bir şeyin değere dönüşmesi için çerçevesi olmalı

Amerika’nın kendi iç savaşından beri bu alanda çalıştığını ve Çin’in de bu alanda ciddi atılım yaptığını hatırlatarak derin teknoloji yatırımlarında kamunun baş aktör olması gerektiğinin altını çizen Prof. Banu Onaral, “Türkiye temel birimlerde yetişmiş bir altyapıya sahip. Temel bilimlere gayet güzel yatırım yapabiliyor ama diğer alanlara yatırım yaparken modeli karıştırıyor. Kavram kargaşası oluyor. Türkiye derin teknolojilerle ilgili yatırımlarda kendi modelini bulmalı. Başkalarının modelleri, başkalarının gerçekleri ve stratejileri bize uymaz. Ama aynı zamanda bize değer katan her türlü paydaşla ve ortakla birlikte de çalışabilmeliyiz ama kendi modelimizle. Bu yüzden kamunun yüzde 100 bu olayın içinde olup, bu büyük kayanın altına elini sokması lazım. Bu olay temel bir bilimdir, orada yetişmek, sınanmak, orada dövülmek, onun üzerinden de bu tür ortamları besleyebilmek ve yetenek yetiştirmek önemli. Bu da kamunun görevidir” diyor. Türkiye’de yetenek konusunda bir sıkıntı olmadığını, gerek yurt içinde gerekse yurt dışında bu alanda çalışabilecek insan kaynağının bulunduğunu belirten Prof. Onaral şunları söylüyor: “Türkiye bunu yapar ancak bir şeyin değere dönüşmesi için bir çerçevesi olması gerekiyor. Kendine, birikimlerine ve gerçeklerine bakacaksın ve onun üzerine bir model kuracaksın. Stratejik hedefl eri belirleyip onun için ne lazımsa, aralarında boşluk bırakmadan birbirini tamamlayacakları insanları bulup işe koyulacaksın. Türkiye biraz daha hedefe odaklansa hızla sonuca varabilir.”

Farklı uzmanlık alanlara sahip aktörler şart

Derin teknolojilerden değer yaratabilmek için mutlaka farklı uzmanlık alanlarına sahip aktörlerin olması gerektiğini söyleyen Prof. Banu Onaral, şu açıklamalarda bulundu: “Her şeyi ‘lab’dan hocanın çıkarabilmesi mümkün değil. Derin teknoloji dendiğinde yüzde 99.9 sınıfında ilki yapıyorsunuzdur. Akademik girişimcilik diye bir şey yoktur olamaz da zaten. Ticarileşmeden önce getirdiği yükler inanılmaz bir taşıyıcılık gerektiriyor. Hukukçuyla çalışacaksın, kamuyla işini halledeceksin, pazara gireceksin, pazarlamanın ötesine geçeceksin uluslararası pazarlamaya bakacaksın, bakım standardı bulacaksın… Bunları tek başına akademisyenin yüklenmesi mümkün değil. Bir de girişimci kısmı var. Girişimcilikte de müthiş emek yoğundur. Bu nedenle bir hoca girişimci olacaksa artık hoca olamaz çünkü mümkün değil. Derin teknoloji özelinde bir destek sunacak bir girişimci bulmak gerekir. Ayrıca kamudaki süreçleri takip edebilecek, sahadaki gerçekleri anlayacak insanlara ihtiyaç var. Türkiye’de hukuk alanında da girişim öncesini, çevrimsel araştırmayı da anlayan insanlara ihtiyaç var. Değere dönüştürme kısmında da iş geliştirmecisinden hukukçusuna çok farklı partnere ihtiyaç var. Çin bunu 5 senede yaptıysa Türkiye 2 senede yapar. Yeter ki hedefl erini belli etsin, öncelikleri ortaya koysun, ‘olmazsa olmazdır bu’ deyip her türlü olacağı kucaklasın.”

Redis Innovatıon Kurucusu Selin Arslanhan: Daha riskli ve sabır gerektiriyor

Dünyanın büyük bir değişim sürecinin içinden geçtiğini ve bunun iki temel dinamiği olduğunu söyleyen ReDis Innovation Kurucusu ve Dünya Gazetesi Köşe Yazarı Selin Arslanhan, bu dinamiklerden birini politik düzen değişikliği diğerini ise teknolojik dönüşüm olarak tanımlıyor. Teknolojik dönüşümü ise dijital ve derin teknolojilerle dönüşüm olmak üzere iki temel kategoride değerlendiren Arslanhan, “Son 10 yılda dijital teknolojiler kaynaklı dönüşüm, hayatın her alanında hissedildi. Şimdi ise, derin teknolojiler daha hızlı yayılacak. Son 10 yılda dijital teknolojilerde yaşanan gibi, her sektörde derin teknolojilerin dönüşüm etkisini göreceğiz. Derin teknolojiler, işin yapılış biçimini, işin ve ürünün kendisini değiştiriyor. Derin teknolojilerin hızlı difüzyonu demek, tarım, gıda, tekstil gibi geleneksel sektörlerin yıkıcı dönüşümden etkilenmesi demek. Derin teknolojilerin etki seviyelerine bakınca, Türkiye ekonomisini, son 10 yılda yaşanan dijital dönüşüm etkisinden de büyük bir etki beklediğinizi söylemek mümkün” diyor.

Daha büyük yatırım ve insan kaynağına ihtiyaç duyuyor

Bilimsel araştırma ve teknolojilere dayanan, laboratuvardan beslenen, daha kompleks ve uzun Ar-Ge süreçleri ve araştırma altyapıları gerektiren teknolojiler olarak nitelendirilen derin teknolojilerin aynı zamanda daha riskli ve sabır gerektiren teknolojiler olduğunu kaydeden Arslanhan, büyüme ve yayılma için de dijital teknolojilere göre daha büyük yatırımlara, insan kaynağına, altyapıya ihtiyaç duyulduğunun altını çiziyor. Tematik fonlar, pilot üretim ve test alt yapıları gibi farklı araçları ekosistemde etkin hale getirmek ihtiyacından söz eden Selin Arslanhan, şunları söylüyor: “AB’nin yeni gündemi ve Ufuk Avrupa programı da tüm bunları çalışır hale getirerek derin teknoloji startup’larının sayısının artmasını, büyümelerini ve bu teknolojilerin yayılmasını amaçlayan bir kurguya sahip. Derin teknolojilerle yeşil teknolojilerin kesişim kümesi büyük hatta yeşil teknolojilerin önemli bir kısmı derin teknolojilerdir diyebilmemiz mümkün. Avrupa için bu nedenle de oldukça önemli. Sanayi 5.0, Yeşil Mutabakat gibi politika belgelerindeki amaçların uygulanabilir olması için derin teknolojilerin kritik olduğunun farkındalar.” Bilginin ortaya çıkması ve yayılmasının en temel faktör olduğu 21. yüzyılda, teknolojik dönüşümün sadece üretim yöntemlerini değiştirmekle kalmayıp, Ar-Ge ve iş modellerinden, idari yapılara ve hatta politika tasarım süreçlerine kadar birçok alanı dönüştürmeye devam ettiğini vurgulayan Arslanhan, “Sanayiden hizmetlere, tarımdan enerjiye işlerin yapılış biçimi yeni teknolojilerin etkisiyle yeniden şekilleniyor. Her geçen gün bilimsel gelişmelerin teknolojik yansımalarını, bu yansımaların da üretim süreçlerinde yarattığı farklılığı izlemek mümkün” diyor.

Akıllı uzmanlaşma bugünün en önemli meselelerinden biri

Tüm bu değişim dinamiklerinden hareketle, Türkiye’nin değere odaklı bir teknoloji ve sanayi politikasına ihtiyacı olduğunun altını çizen Selin Arslanhan, şu açıklamaları yapıyor: “Teknoloji politikası sanayi politikasının ayrılmaz bir parçasıdır. Bugünün en önemli konularından biri olan, geleneksel sektörlerimizde küresel rekabet gücünü artırmamız için de teknolojik dönüşümü gerçekleştirmek gerekiyor. Derin teknolojiler için politika tasarlamak, teknolojinin teknik olarak ne olduğunu ve hangi sektörleri nasıl etkilediğini bilmeyi gerektirir. Tekil sektörler için politika tasarımından farklıdır. Yeni teknolojilerle sanayide niteliksel dönüşümü tasarlamak, değer zincirinin hangi aşamasının hangi teknolojiler ile ne tür yayılma etkisine sahip olacağını bilmeyi gerektirir. Yeni teknolojilere yönelik yeni fi nansal mekanizmalar, kurumsal yapılar ve yasal düzenleme ihtiyaçları ortaya çıkar. Türkiye’nin hem geleneksel sektörlerimizi dönüştürecek hem de yüksek teknolojili alanlarda rekabet gücümüzü artıracak teknoloji odaklı bir sanayi politikası çerçevesine ihtiyaç var. Bunu yaparken Türkiye’nin hangi alanlarda küresel rekabet gücü elde edebileceğini göz önünde bulundurmak için dünyanın ne yaptığını detayıyla bilmek gerekiyor. Akıllı uzmanlaşma bugünün en önemli meselelerinden birisi. Bu sadece odaklanılacak alanlarla ilgili bir kavram değil. Burada söz konusu olan, bir ülkenin ya da bir bölgenin farklı alanlar için küresel değer zincirlerindeki pozisyonunu doğru belirleyebilmesi. Ekosistemde değişeni izleyebilen, yeni boşlukları analiz edebilen ve bunlara göre akıllı uzmanlaşabilenlerin kazanacağı yeni bir dünyada yaşıyoruz. Derin teknoloji startup’larının sayısının artması kadar onları büyütmek ve bu teknolojilerin yayılmasını sağlamak kritik. Ancak böylece bu teknolojiler, Türkiye’de yeşil dönüşümle ekonomik büyümeyi tetikleyecek ve tekstilden inşaata kadar geleneksel sektörleri dönüştürebilecek.”

Özyeğin Üniversitesi Bilgi, Teknoloji Transferi Ve Girişimcilik Direktörü Dr. İsmail Arı: Pazardaki rekabeti yeni bir seviyeye taşıyor

Derin teknoloji girişimlerini yoğun akademik çaba gerektiren çalışmaların sonucunda ortaya çıkan girişimler olarak tanımlayan Özyeğin Üniversitesi Bilgi, Teknoloji Transferi ve Girişimcilik Direktörü Dr. İsmail Arı, bu alanlara sağlanan kamu fonuyla birlikte özel sektörün de bu girişimlere destek olmasının girişimlerin hızlanmasına katkıda bulunacağını belirtiyor. Arı’ya göre, “Araştırma ve geliştirme faaliyetleri sonucunda ortaya konan, mevcuttan çok daha yüksek performansa sahip ürün ve teknolojiler, pazardaki rekabeti yeni bir seviyeye taşıyor.” Derin teknoloji ile oluşturulan ürün ve teknolojilerin ayrıca yeni pazarlar da oluşturabildiğine dikkat çeken Arı, “Derin teknolojiler hayat standartlarımızın iyileşmesi, daha sürdürülebilir üretim yöntemlerinin geliştirilmesi, olumsuz çevresel etkilerin azaltılması ve mevcut yöntemlerle daha önce mümkün olmayan uygulamaların hayatlarımıza girmesine olanak vermektedir. Bu yönüyle her geçen gün yenileriyle karşılaştığımız zorlu problemlerin önüne geçilebilmesi, zamanlı ve etkili yanıt verilebilmesi için derin teknolojilerin desteklenmesi önem taşımaktadır. Son dönemde gündemde sıklıkla yer bulan Blok Zincir, Yapay Zeka, İleri Malzeme, Biyoteknoloji, Siber Güvenlik ve Uzay başlıklarında yaşanan gelişmeler derin teknoloji alanında önceki yıllarda yapılan kapsamlı çalışmaların ve bu çalışmaları destekleyici yatırımların çıktısıdır” yorumunu yapıyor.

Akademisyenlerin ve araştırmacıların girişimci bakış açısı gelişmeli

Girişimler ve akademik çalışmalar arasındaki farkı “Girişimlerin genel yaklaşımı var olan bir problemi ele alıp ona müşterilerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayacak bir çözüm sunma çabalarıdır. Akademik çalışmalarda ise odak noktası problem değil ürünün veya teknolojinin kendisidir” olarak tanımlayan Arı, bu sebeple akademik girişimcilerin önce teknolojiyi geliştirdiğini, daha sonra bunun uygulanabileceği problemleri bulmaya çalıştıklarını belirtiyor. Arı, şöyle devam ediyor: “Bu sürecin iyileştirilmesi için akademisyenlerin ve araştırmacıların girişimci bakış açısını geliştirmeleri oldukça önemlidir. Araştırma süreçlerine potansiyel kullanıcılarının veya müşterilerinin bakış açılarını dahil etmeye yönelik çabalar, geliştirilen ürün ve teknolojilerinin laboratuvar ortamından son kullanıcıya ulaşım sürecini hızlandırmakla beraber ekonomik, çevresel veya sosyal etki yaratma potansiyelini güçlendirmektedir.”

Kamu politikaları girişimlere yönelik özel mekanizmalar işletmeli

“Derin teknoloji alanındaki çalışmaların ve girişimlerin pazar ile buluşması, diğer dikeylerdeki girişimlere göre çok daha uzun zaman alır” diyen Arı, bunun ardındaki temel sebeplerin yüksek nitelikli uzmanlaşmış insan kaynağına olan ihtiyaç, ürün ve teknolojinin belirli bir ölçekte faaliyet gösterebilmesi için tasarlanması gerek yeni süreçler ve pratik uygulama aşamasında karşılaşılabilen beklenmedir problemler olduğunu söylüyor. Arı şunları ekliyor: “Derin teknoloji girişimcilerinin bu alanda tecrübeli girişimciler ve profesyoneller tarafından desteklenmelerinin yanı sıra kamu politikalarının yüksek risk ve yüksek getiri potansiyeline sahip bu girişimlerine yönelik özel mekanizmalar işletmesi oldukça önemli. Ayrıca derin teknoloji girişimlerinin doğası sebebiyle bu alana yatırım yapmak ve girişimcilerle beraber çalışmak özel bir uzmanlık ve odaklanma gerektirir. Bu alana yatırım yapan yatırımcılar, derin teknolojilere özgün yüksek riskleri ve yatırımların geri dönüşlerine yönelik uzun vadeyi dikkate alarak yatırımlarını yaparlar.”

Derin teknoloji girişimlerine 2020’de 13 yatırım yapıldı

2020 yılında derin teknoloji girişimlerine 13 yatırım yapıldığını aktaran Dr, İsmail Arı, girişimcilik ekosistemde en önemli itici gücün başarılı girişim sayılarının artması olduğunu belirtiyor ve devam ediyor: “Derin teknolojiler alanında yüksek oranda yatırım çeken, ürünlerini ulusal ve uluslararası alanda başarılı bir şekilde ticarileştirebilen ve nitelikli insan kaynağı için bir çekim merkezi olarak yeni ürün ve teknolojilere imza atan girişim sayısı arttıkça, bu alana ilgili duyan girişim ve yatırımcı sayısı da artacaktır. 2021 yılı ile beraber özellikle derin teknoloji girişimlerine yatırım yapan DCP ve ACT gibi yatırımcıların yeni fonlarını devreye almaları ile beraber önümüzdeki süreçte Türkiye’de derin teknoloji yatırımlarının bir artışını gözlemlenmesi söz konusudur.”

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ