FirmaHBR.COM'a Hoşgeldiniz!

Bütün ömrümü Sarkuysan’a adadım

Yarım asra yaklaşan Sarkuysan macerasında çalışanları ve ortakları bir aile olarak görmeyi prensip olarak edinmiş, Hayrettin Çaycı. Bu kültürü yerleştirmede başarılı da olmuş… Şirkete müthiş bir dayanışma ve aidiyet duygusu kazandıran Çaycı, “Bu aidiyet duygusunu verebilmek için bütün ömrümü Sarkuysan’a adadım” diyor.

Bütün ömrümü Sarkuysan’a adadım

1943 yılında 10 Mayıs’ta Kilis’te doğdum. Sarkuysan’ın tüzel kişiliğinin ilanı da 9 Mayıs 1972. 29 yıl arayla doğmuşuz. Böyle de güzel bir tesadüf, bir kader birliği var. Orta tahsilimi Kilis’te yaptım. O yıllarda bu noktalara gelebilmeyi düşünmeme bile imkân yoktu. Ancak çok çalışkan bir talebeydim. Okullarımı hep birincilikle bitirdim. Üniversitede de bütün bölümlerde okuma şansım vardı ancak ben Teknik Üniversite’nin metalurji mühendisliğini seçtim, o zamanki adıyla izabe mühendisliği… Sebebi de burs imkânıydı. Birinci sınıfta notum yüksek olduğu için Ereğli Demir Çelik işletmelerinden karşılıksız burs kazandım. Rabak şirketinden de karşılıklı burs aldım. İkisinden aldığım bursla bir öğrencinin sahip olamayacağı kadar param oluyordu.

Fakülte bitince mecburi hizmetimden dolayı Rabak’ta işe başladım. Mecburi hizmeti tamamlamama yakın 1972 senesinde Sarkuysan (biliyorsunuz, sarraf kuyumcu sanatkârların ilk heceleri) benzer bir bakır işletmesi kurmak istemiş. Finlandiya’nın Outokumpu firmasında staj yapmış, mühendis olarak bir süre orada çalışmıştım. O sırada Sarkuysan’ı kuran kuyumcular tesis kurmak için Fin Outokumpu firmasından da teklif almışlar. Finler gelenlerin hiçbirinin bu işten anlamadığını görünce demişler ki “Bizde bir Türk çalıştı, bu işleri biliyor. Gidin, onunla çalışın.” Rabak’taki mecburi hizmetimi tamamlayınca Finlerin tavsiyesiyle Sarkuysan’a geçtim. Burs aldığım müessesede çalışmayı arzu ederdim tabii ancak katı kurallar vardı. Müdür olmam için 40 yaşına gelmem lazımdı. Rabak sonradan ifl as etti. Bizim bu sene 50. senemiz Sarkuysan olarak.

“TAMAM İŞTE ADAMIMIZI BULDUK”

73 senesinin sonunda montaj ve işletme müdürü unvanı ile göreve geldim. Alman Lurgi firmasının projesi uygulanacaktı. Büyük firmalardan teklif alalım dediler. Enka, Alarko, Tekfen, Maksom… Teklif alınabilmesi için 3 ay şartname hazırladım. Sonra ihaleye çıkıldı, teklifler alındı. Yönetim kurulu toplantısına beni de çağırdılar. Gelen makinelerin monte edilmesi, işletmeye hazır hale getirilmesi için 4 firmanın verdiği teklifin ortalaması 3,5 milyon dolardı ve öngördükleri süre de 18 aydı. Rabak’ta aynı işleri yapmıştım. Hesabımı yaptım. Dedim ki “Gelin bunlara vermeyin. Bunu ben 450 bin dolara yaparım.” Epey bir mücadeleden sonra yönetimi ikna ettim. “Bu montajı kendi adamlarımla yapacağım ve burada çalışan personeli de işletmeci yapacağım.” demiştim. Uzun lafın kısası, 9 ay içerisinde montajı bitirdik ve 385.000 dolara mal ettik. O zaman Kuyumcu Yönetim Kurulu’nun gözüne girmeyi başardım. Dediler ki “Tamam işte adamımızı bulduk.” O günün şartlarına göre kolay değildi. Adamları da o konuda takdir etmek lazım. O zaman kuyumcular 100 milyon lira para toplamışlardı halktan. 67 vilayetten. Kuyumculara duyulan güvenle bu sermaye toplanmıştı. Ama o sermayenin bir yerde işler hale gelebilmesi için de bilen birisi lazımdı. Onların da şansına ben geldim.

Ben mühendisim, çalıştığım grup ise esnaftı. 83 senesinde teknik genel müdür muaviniyken genel müdür görevden ayrıldı ve genel müdürlüğü bana teklif ettiler. 40 yaşındaydım. Kendimi finans ve ithalat-ihracat konularında geliştirmem gerektiğini düşünüyordum. Dediler ki vekalet verelim. 1,5 sene vekalet yaptım. Şirket iyiye gidiyordu. Şirketin üzerinde önceki genel müdürden kalma 17 ipotek vardı, bankaları ikna edip hepsini kaldırdım. Bütün mesele işe asılmak, işin özüne girmek. Bunu görünce sürpriz yaptılar 84 senesinin sonunda. Her sene aralık ayında işletmenin açılış gününü kutlarız. Rahmetli yönetim kurulu başkanımız konuşmasını yaptı. “Bir müjdem var. Bugün size yeni genel müdürümüzü tanıtacağım.” dedi. Yeni birinin geldiğini zannettim. “Yeni genel müdürünüz Hayrettin Çaycı…” Çok duygulanıyor insan. Kuyumcu sarraflar, insan sarrafıdır aynı zamanda. Kimin ne işe yaradığını çok iyi anlarlar.

AMERİKA BAZEN TÜM ÜRETİMİNİZİ YUTUYOR

Sarkuysan’ı kuran esnaf grubu istiyordu ki sermayeyi koyalım hemen ertesi günü para kazanalım. Tabii sanayinin gerçekleri böyle değil. Rabak’ın tek tabanca olduğu yıllarda onun boşluk bıraktığı alanlarda özel imalatlar yapmaya başladım. Sarkuysan’ın her türlü bakır kalitesini üretme kabiliyeti var. Hem oksijenli hem oksijensiz bakır üretebiliyoruz. Amerika’da NASA’da bir ihale açıldı. “Biz uzay gemisinde kullanılacak, içerisinde 3 ppm oksijen bulunduran bakır ihalesi yapacağız.” dediler. “Bunun için de 500 kilo ihale açıyoruz.” O ihaleyi kazandık. 3 ppm değil, 1 ppm oksijenle onlara mal teslim ettik. O bizim Amerika’daki pazarımızı genişletti. Amerika’ya 25 seneye yakın mümessil üzerinden satış yaptık. Sonradan orada şirket kurmaya karar verdik. Amerika bizim teknolojik ürünlerimizi daha iyi değerlendirebiliyor. 2008 senesinde Amerika’daki ilk tesisimizi New York City’nin başşehri Albany’de kurduk. Peşinden bir tane de Georgia’da kurduk. Bunlar Sarkuysan tarihindeki çok önemli dönüm noktalarıdır. Amerika gerçekten büyük pazar, bazen tüm üretiminizi yutuyor, talep ettiği zaman karşılamak çok zaman alıyor.

Sarkuysan olarak yurt dışı etkinliklere çok önem verdik. Nerede fuar düzenlenirse katıldık. Ayrıca uluslararası organizasyonlara iştirak ettik. Türkiye’deki ilk müessese olan Rabak’ın yurt dışında eğitim almış yöneticileri Londra Metal Borsasından (LME) habersizlerdi. LME’ye ilk ben gittim, bakır fiyatının nasıl teşekkül ettiğini öğrendim. Ondan sonra yılda bir hafta gidip orada kalmaya başladık. Orada öğrendiklerimizi sektöre de öğrettik, kendimize saklamadık.

Daha sonrasında Uluslararası Bakır Konseyi’ne (IWCC) girdik, aktivitelerine katılmaya başladık. Bir sene de ben İstanbul’a davet ettim onları. 400 tane uluslararası bakır üreticisi geldi Türkiye’ye. Bunları Çırağan Sarayı’nda ağırladım. Türk eğlence programı yaptırdım. Boğaz’ı, Kapalı Çarşı’yı gezdirdim. O kadar güzel duygularla ayrıldılar ki turizm elçisi oldular. Rahmetli Özal ile çok defa dış seyahate gittim. Türkiye’nin ihracat ve ithalatta boyut kazanması Özal zamanında başladı. “Her şeyi devlet yapmasın, sivil toplum örgütü olarak siz de firmaları bir araya getirecek bir dış ticaret derneği kurun.” dedi. 83 yılında kuruldu Türkiye Dış Ticaret Derneği (TURKTRADE). 5 seneden bu yana başkanlığını yürütüyorum. Bütün ülkenin ithalat ve ihracat ile ilgili sorunlarını tartışıyoruz ve devlete, bakanlıklara öneride bulunuyoruz. Şu anda hükümetle aramızda kurulmuş 6-7 komisyonda görevlilerimiz var. Ben her gün kendi mesaimdeki işlerimi bitirdikten sonra, sivil toplum ilgili meselelere bir saat kafa yorarım. Her gün öyle yapmaktan hiç imtina etmiyorum. Ülkeme hizmet ettiğimi düşünüyorum.

İŞÇİLİK DAHA UCUZDU

Avrupa Birliği’ne yeni üye olan ülkelerden birinde bir tesis açmayı planlıyorduk. Hem maliyet avantajları hem pazara yakınlık vb. sebeplerle. Arkadaşlarımız birçok ülkeyi gezdiler, bir rapor hazırladılar. “Romanya daha uygun görünüyor” dediler. O sırada Beyaz Eşya Sanayicileri Derneği’nin bir Romanya seyahati vardı. Ben de ona katıldım. Arçelik’in oradaki tesislerini gezdik. Birkaç tane daha oradaki Türk sanayicilerin tesislerini gezdim. Orada da birtakım bilgiler aldım. Oradaki Türk Romanya İşadamları Derneği de çok yakınlık gösterdi. “Sarkuysan büyük isim. Buraya gelirse bizim için de iyi olur.” dediler.

Aşağı yukarı bir sene sonra yönetim kurulunda olduğumuz DEİK’in Bulgaristan gezisi vardı. Aynı zamanda Bulgaristan İş Konseyi’nde de varız. Şumnu’da, Filibe’de, Sofya’da özellikle Türklere ait olan fabrikaları gezdirdiler. Oradaki arkadaşlarımız, içinde iki bina olan 72 dönümlük bir yeri önerdiler. “Binaları elden geçir, tesis kur.” dediler. Çok kafama yattı. Bulgaristan’ın rakamları Romanya’dan daha iyiydi. İşçilikler daha ucuzdu.

Önemsize iki dakika ayırmayın

50 yıla yaklaşan Sarkuysan maceramda hep şunu düstur edindim: Sebebi araştırılmadan sonuç tartışılmaz. Mesela bir konu bana getirildiği zaman sonucu tartışmak isterler. Derim ki “Bir dakika! Sonucu tartışmadan sebebini araştıralım.” Sebebine gitmeden sonuç tartışmak zaman kaybıdır. Bir diğer anlayışım, hayatta önemli ile önemsizi ayırmak. Hayatımda en değer verdiğim şeydir. Yani önemliye icabında saatlerimi veririm, önemsize 2 dakika ayırmam. Bir de prensip olarak ben bu şirketi bir aile şirketi haline getirdim. Çalışanlarımız ve ortaklarımız bizim ailemiz. Düşünün 15 bin tane ortak var, bin tane çalışan var. Dolayısıyla her çalışana 15 tane patron düşüyor. Bu aileyi aidiyet duygusuyla şirkete bağladım. İçeride müthiş bir dayanışma vardır ve bu aidiyet duygusunu şirkete verebilmek için bütün ömrümü Sarkuysan’a adadım. Şu anda 79 yaşındayım, hala her gün saat 9’da işine gelip akşam 6’ya kadar çalışan bir kişiyim ve bundan da hiç rahatsız değilim.

Bulgaristan’da yazın eleman bulunmuyor

Bulgaristan’da fabrika kurduktan sonra bazı sürprizlerle karşılaştık. 5 sene önce oradaki asgari ücret Türkiye’nin yarısı kadardı. Şimdi Türkiye’nin bir buçuk katı. Enerji fiyatları Türkiye’den ucuzdu. Şimdi Türkiye’den daha pahalı. En kötüsü de eleman bulunmuyor. Bulgarlar yaz geldiği zaman Almanya’ya, İspanya’ya gidip oralarda çalışıyorlar. Bulgar Başbakan’a oradaki işçilik sorununu anlattık. Türkiye’den getirebiliriz dedik, ona da ikna edemedik. İşçi bulabilsek kapasiteyi de artıracağız, Bulgaristan ekonomisine de faydası olacak. Çözmek için çabalarımızı sürdürüyoruz.

KAYNAK: DÜNYA

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ