FirmaHBR.COM'a Hoşgeldiniz!

“Türkiye hızla hiperenflasyona sürükleniyor, bu tam da mandacı zihniyetin istediği bir şey”

İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, yapısal tıkanmanın ekonomiyi çökerttiğini belirterek, bir yönetim bunalımı yaşandığını ifade etti. Ekonomide geçilen yeni politikayı “Türkiye’yi faize teslim etme” politikası olarak değerlendiren Tatlıoğlu, “Türkiye’nin temel sorunu kaynak değil, güven sorunu” değerlendirmesi yaptı.

“Türkiye hızla hiperenflasyona sürükleniyor, bu tam da mandacı zihniyetin istediği bir şey”

Millet İttifakının ortaya koyduğu parlamenter sisteme geçişin ana hatları hakkında açıklamalarda bulunan İYİ Parti TBMM Grup Başkanı İsmail Tatlıoğlu, hazırladıkları yol haritasının hiçbir sorun yaşanmadan, seçimlerin yapıldığı gün yeni sisteme geçişi sağlayacak şekilde kurgulandığını anlattı. İYİ Parti Bursa Milletvekili ve TBMM Grup Başkanı Tatlıoğlu, Ankara Temsilcimiz Maruf Buzcugil ve Parlamento Muhabirimiz Canan Sakarya’nın sorularını yanıtladı.

Biz 2017 referandumuna itiraz eden bir siyasi yapıyız, o zaman parti değildik ama kadro olarak itiraz ediyorduk. İtirazımızın en önemli nedeni şuydu; Devlet kurum ve kurallar bütünüdür, başkanlık sistemi bu kurumları ezer, kuralları dışarıda bırakır. Gerçekten de baktığımızda tam da böyle oldu. Cumhurbaşkanı açığını ortaya çıkardı. Hükümetler yüzde 20-30-40 ile olabilir ama devleti temsil, yüzde 100’ü kucaklamayı gerektirir. Bu da bizim tarihsel geleneğimize dair, çünkü her devletin bir ortaya çıkışı devlet olma hikayesi var. Gerçekten de 24 Haziran 2018’den itibaren uygulamaya baktığınızda, Türkiye‘de kurumsal yapı ezildi ve kurallar dışarıda bırakıldı. Diplomasiye baktığımızda diplomattan yoksun bir diplomasi, dışişleri kotlarının dışında bir diploması var ve bunun sonuçlarını görüyoruz. Yargıya baktığımızda da aynı, bizim daha önceden dış politika sorunlarımız vardı ama bu derinleşti, daha önce de yargıyla ilgili sorunlarımız vardı yargı başlı başına bir sorun oldu. Kamu bürokrasisi, idari yapıda karar almada bir yavaşlılık vardı ama şimdi karar alma tamamen göçtü. En ufak konular bile doğrudan Saraya taşınıyor ve oradan bir hüküm verilmesi gerekiyor. Ekonomide de tam anlamıyla kurumsal yapı çöktü. Beğenirdik beğenmezdik, eksiği ile gediği ile parlamenter sistem döneminde Merkez Bankası başkanlarını görevden almak bir prosedüre tabiydi. Bakanlar Kurulu kararı alacaksınız, cumhurbaşkanına imzalatıp görevden alacaksınız. 24 Haziran’dan sonra bu bir tek kişinin imzasına kaldı, o tarihten bu yana da 4’üncü Merkez Bankası başkanı değişti. Ekonomiyle ilgili diğer kurumlara baktığımızda da durum aynı, idare tamamen tek adam ve Saray’da. Bizim ekonomi konusunda CHP ile yaptığımız ekip çalışmamızda temel hedefimiz kurumsal yapının üzerine konuşup bunu üzerine inşa etmek. Merkez Bankası özerkliği nasıl olacak, Hazine merkez bankası ilişkileri nasıl sağlanacak, bankacılık sektörüne ilişkin düzenlemeler, yeni yapılanma sonucu dünya ile entegrasyon nasıl sağlanacak, burada detaylar önemli. Kurumsallaşma üzerinde durulacak, yoksa iki ayrı partiyiz, ikimizin de şarkı söylemesi, müzik dinlemesi, toplumla bütünleşmesi yani topluma karşı öngörülerimizde farklılık olacaktır. Doğrusu da budur ama kurumsal yapıda bir mutabakat arıyoruz.

Geldiğimiz nokta çok açık ve bu noktaya gelineceği de çok açıktı. Geçmişte benim bir açıklamam oldu “Türkiye’de Merkez Bankası rezervleri ortalama 30 milyar dolardır, konuştuğum gün eksi 61 milyar dolardı. Türkiye bunu 1-1,5 yıl içerisinde eskiye getirmeye çalışırsa dolar 15 lirayı geçer” dedim. Şimdi Türkiye’de Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar satması ve rezervi eksiye düşürmesi bir insanın soyulup sokağa bırakılması gibidir. Şu an Türk Lirası tamamen korumasız kalmıştır. Zaten hukuk yok, en önemli koruma hukukun üstünlüğüdür, hukukun üstünlüğü de, liyakat da yok. Merkez Bankası özerkliğini de göçerttik, bunun üzerine rezerv yetersizliğini koyduğunuz zaman Türk Lirası’nı korumasız bırakıyorsunuz, soyup soğuk hava şartlarında dışarıya bıraktığınız biri gibi. Başarısızlık üzerine bayrak dikerek kutsallaşmaz. Bu bir zihni savunmadır ve Türkiye’yi tam da iddia edilenin tersine faize teslim etmektir.

“YENİDEN KISA VADELİ AVANS DÖNEMİNİ BAŞLATACAKLAR”

Rakamlara bakalım Merkez Bankası politika faizi yüzde 18 iken, Türkiye’nin orta ve uzun vadeli faizleri daha düşük, yüzde 17,5 5 yıllıklar, 17,9 10 yıllıklar. Esas faiz bu değil mi? Şimdi 15’e düşürdük, bugün itibariyle yüzde 21.6 Türkiye’nin 5 yıllıkları. Siz talimatla faizi düşürdüğünüzde Türkiye için faiz düşmüyor ki. Borçlanma maliyeti bu. Türkiye bunun üzerinden borç alıp içeriye nasıl borç verecek? Şimdi yeniden kısa vadeli avans dönemini başlatacaklar. Hep beraber göreceğiz, bu politika birincisi Türkiye’yi faize teslim etmektir, ikincisi gerçekten bunu iktidarın jargonu ile söylersem düşmanlarımızın avuçlarını ovuşturduğu, dostlarımızı da üzen bir politikadır. Çok net olarak söylüyorum. Türkiye hiper enfl asyona hızla sürükleniyor. Bu tam da mandacı zihniyetin istediği bir şeydir. Cumhurbaşkanının talimatı ve Merkez Bankası kararıyla Türkiye’nin uluslararası itibarına yönelik suikast 18 Kasım’da yeni bir aşamaya gelmiştir. Bunun başka bir açıklaması yok, bu bir sürüklenme. Bunu, uluslararası anlamda geçmişte ve bugün anlamlandıracak bir yapı yok. Bu olay siyasi bir dille makyajlanarak toplumun önüne çıkarma, toplumu değerler üzerinden ikna etmedir. 75 milyon nüfusuyla 2012 ‘de 950 milyar dolar üreten Türkiye’den, bugün 8 milyon göçmeniyle 84 milyon nüfusuyla 650 milyar dolara düşmüş bir Türkiye’ye gelindi. Burada siyaseten yapılması gereken şey şu; Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli, 2018 söylemlerine bakıp siyasi sorumluluk almalılar ve istifalarıyla birlikte seçim sürecini başlatmalılar.

Türkiye’de bütçe hakkı uzun zamandır yara almış durumda. Daha önce Sayıştay tarafından ortaya konulan denetim raporlarının kesin hesap kanununa dönüşmesi süreçleri, ciddi şekilde askıya alındı. Sayıştay raporlarıyla ilgili olarak savcılığın başlattığı bir tek bile takip söz konusu değil. Bütçe hakkı gerçekten demokrasilerin temel özelliği. AK Parti kurulurken Sayın Vecdi Gönül, özellikle bu madde üzerinden bir maliye politikası üretilmesini arzu etmişti, ben böyle bir beyanatını biliyorum. Kurumsal yapı ezildi dememin sebebi işte bu. Sayıştay ezildi, dolayısıyla TBMM’de komisyonlar ezildi ve mekanizmalar ezildi. Buradan nereye geldik, bu yapısal tıkanma üzerinden bütçe bile anlamsız hale geldi. Vergi almak ile devlet arasında paralellik vardır. Vergi sisteminizden nasıl bir devlet olduğunuz anlaşılır. Daha öncede bakanlar kuruluna vergileri artırma yetkisi verilirdi, şimdi öyle değil ‘3 katına çıkarmaya veya sıfıra indirmeye’ gibi adeta vergilendirme yetkisini Cumhurbaşkanına devrediyoruz. Bu yetkinizi devrettiğiniz zaman Parlamentonun bir işlevi yok, o zaman bir anayasa yapalım “Türkiye kanunlarla idare edilir ve bu kanunları da Sayın Erdoğan belirler” diyelim. Bitti. Bugünkü başkanlık sistemi Meclis iradesini Cumhurbaşkanına teslim etmiş bir parlamento.

PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞİN YOL HARİTASI

Hemen olacak bu sistem değişikliği. Bu seçim iki kişinin cumhurbaşkanlığı seçimi değil, bu seçim bugünkü başkanlık sistemini temsil ettiği bir cumhurbaşkanı adayı ve partiler, bir de parlamenter sitemi temsil eden bir cumhurbaşkanı adayı ve partiler. Biz seçime girerken cumhurbaşkanı adayı ve millet ittifakı partileri ortak bir protokolle yola çıkacağız, protokolde cumhurbaşkanı adayı devleti içeride ve dışarıda temsil ve devlet yönetimini koordine etmekle görevli olacak. Ama yürütme ile cumhurbaşkanı ayrılacak. Nasıl başkanlık sistemi fiili bir durum ve sonra hukuki bir yapıya kavuştuysa, pazar günü seçim olduğunda, pazartesi günü ya da o hafta mazbatasını alan cumhurbaşkanı bakanları belirleme ve yürütmeyi koordine etme yetkisini birinci partinin genel başkanına ya da ittifaktaki birinci partinin genel başkanına tevdi edebilir.

Bunda hiçbir hukuki sorun yok. Seçimden birinci çıkan cumhurbaşkanı olur, birinci cumhurbaşkanı yardımcısına bu yetkiyi verir, bu birinci cumhurbaşkanı yardımcısının partisi yetmiyorsa diğer partiyle Millet İttifakı olarak ortak bir görüşme ile bakanları belirleyebilir ve temel bir hükümet programı gibi bir program çerçevesinde yola çıkabilir, yürütme ile temsil ayrılır. Bunun için sonra da hukuki yapı yerine getirilir. Bizim öngörümüz, millet ittifakının toplumsal desteği ile sonuçlanacak bir seçimde oluşacak parlamentoda, parlamenter sisteme geçiş çok rahat kabul edilecektir. Yani Cumhur İttifakı partileri de o gün bu değişimi ve bu geçişi destekleyecektir, onların başkanlık sistemi konusunda direnmeleri söz konusu olmayacaktır. Bunun önünde bir hukuki engel yok.

Biz 6 parti olarak parlamenter sistemle ilgili temel ilkeler bazında bir çalışma yaptık, kabul edildi bu önemli bir gelişmedir. Ama uygulaması böyle olacak pazar günü seçim olduğunda pazartesi günü yürütmeden kim sorumlu olacak, bu da belli olacak. Biz böyle bir kurumsal yapı istiyoruz. Şimdi ne oldu koalisyonlar, ittifaklar var. Bugün Mecliste MHP’nin eli kalkmayınca AK Parti’yi saymıyorlar bile. Yani bugün bir koalisyon, AK Parti ve MHP koalisyonu var. Sayın Erdoğan’da bu koalisyonun ortak adayı. O gün parlamenter sisteme geçiş olur. Bugünkü durumunun tam tersi 3 ay içerisinde Türkiye’de şartlar bugünkünden farklı siyahla beyaz gibi ayrı olur. Türkiye’nin temel ihtiyacı hukuk, sorun adalet ve liyakatın ikliminin yokluğudur. Adalet bakanınız itibarlıysa ekonominiz itibarlı olur. Ekonominin itibari sadece ekonomi bakanı ile olmaz adalet bakınınız itibarlıysa yargıçlarınız ve savcılarınız itibarlı ise ekonominiz güçlü olur.

“Bütçe görüşülürken 130 milyar dolara düştü”

Ben geldiğimiz noktayı bir rakamla ifade edeyim. 6 Eylül’de Orta Vadeli Plan açıklandığında 2022 bütçesi 1.750 trilyon büyüklüğünde, dolar bazında 211 milyar dolardı. 20 Ekim’de Sayın Fuat Oktay bütçenin sunumunu yaptı, bu bütçe 182 milyar dolarlık bütçe oldu. 22 Kasım 2021 itibariyle Sayın Soylu bütçesini sunarken 157 milyar dolar, akşam bittiğinde 152 milyar dolar, 23 Kasım Çarşamba Spor Bakanlığı’nın bütçesi sunulurken de 143 milyar dolar oldu. Hazırlanırken 200 milyar dolar, görüşülürken 130 milyar dolar, yürütülürken 80 milyar dolara düşecek bir bütçe, bütçe olma anlamını yitiriyor, bir öngörü olma anlamını yitiriyor. Bu da temel olarak kurumsal yapıyı ezen sistemin ürünüdür. Sorunlarımız yok muydu vardı, ama bu çok savrulma getirdi. Onun için genel başkanımızın başbakanlık iddiasının temeli budur zaten. Birincisi ülkeyi bu sistemden çıkarmak, ikincisi de birinci parti olma iddiasıdır. Bugün geldiğimiz noktada siyasi ortamı değiştirmenin dışında hiçbir çıkış yoktur. İnşallah vicdanlar ve aklı selim ağır basar, kısa sürede seçime gideriz. Aksi halde 2022 ‘de hiperenfl asyon süreci çok nettir ve ülke ikinci dünya savaşında bile yaşamadığı sıkıntıları yaşar.

“Merkez Bankasının tapu idaresinden farkı yok”

Biz ortak deklarasyon hazırlayabiliriz. Piyasa ekonomisinin esas olduğunu, kimin ne kadar kazanacağına devletin değil piyasanın karar vereceği, devletin az kazananlara gelir dağılımında destek olacağı kurumsal bir yapı. Demokrasiyi güçlendirmek, hukukun üstünlüğünü sağlamak ve bizzat ekonomik kurumların sağlam ve evrensel ölçütlerde hayata geçirilmesi. Türkiye 2001 krizinde bir maliyet ödedi ve 2001 krizinden sonra evrensel anlamda bir kurumsal yapıya geçti. BDDK’yı, TMSF’yi getirdi, Merkez Bankası’nın özerkleşmesini getirdi, İhale Kurumunu, Enerji Piyasası Kurulu’nu getirdi, bütün bağımsız kurulları getirdi ki, siyaset buraya nüfuz etmesin. Şimdi siz hükümet olarak yüzde 5 enfl asyonu koymuşsunuz bu tamam. Merkez Bankası bunu gerçekleştirmeye çalışır, dolayısıyla buradaki ilişkiler ve kurumsal yapı çöktü. Şu anda Türkiye’de Merkez Bankası’ndan bahsetmek mümkün değil, tapu idaresinden hiç bir farkı yok. Bütün kadroları aynı imzayla ve aynı hızla değişebilir, bütün kararlar talimatlandırılır.

“Türkiye’nin sorunu kaynak değil, güven”

Türkiye’nin temel sorunu kaynak sorunu değil, Türkiye’nin temel sorunu güven sorunu. Türkiye ortalama yerleşiklerin 140 milyar dolar mevduatı olan bir ülkeydi. Ama son 4 yıla baktığınız da 230-240 milyar doları bulmuş. Bugün bankalarda en büyük sıkıntı kiralık kasa yokluğu, bu neyi gösteriyor güven kuraklığı var. Herkes çekiliyor. Uygulanan politikanın arkasında rasyonel bir akıl yok. Türkiye’nin kaynak ihtiyacı yok, dünyanın kaynak ihtiyacı yok. Bunlar 2000 yılı öncesi jargonları, biz asistanken şöyle diyorduk; tasarruf ve kaynak sonra bilgi. Bugün paraya ulaşmak da çok ucuz, bilgiye ulaşmak da çok ucuz, organizasyon meselesi. Dolar milyarderleri son dönemde 30 yaşın altında insanlar. Bu küresel gelişmeyi, zamanın ruhunu okumak ve bunu Türkiye açısından sahaya indirmek lazım. Biz OECD ülkesiyiz 37 ülkeden 21’inde faiz sıfır, 12’sinde birin altında. 4’ünde ise Kolombiya’da 1,75, Polonya’da 2,5, Meksika’da 4, Türkiye’de 15. Türkiye bugün kendi ölçeğinden en yüksek faizi olan ülke. Politika faizi yüzde 18 iken Türkiye’nin 5 yıllık Hazine kağıtları yüzde 17,5, 10 yıllıklar 17,9 yani Türkiye’nin faizi politika faizinden düşük. Faiz yüzde 15’e indirdiğinizde Türkiye’nin faizi yüzde 22’ye dayanıyor. Bu politika Türkiye’yi faize teslim etme politikasıdır. 1 Ocak 2018 tarihinde dolar kuru 3.75. Bizim gibi kırılgan ülkeler var Hindistan, Güney Afrika, Çin, Türkiye ve Brezilya. Bunların paraları da yüzde 31 değer kaybetmiş. Türk Lirası o kadar değer kaybetse bugün 4.94 olması lazım, üstü Erdoğan maliyeti. Varsa pandemi bütün dünyada var, yağmur dolu yağıyorsa her yere yağmıyor mu? Dolayısıyla bizim gibi kırılgan beşlinin şartlarını söylüyorum, onlarda 4.8 iken bizim 20’leri bulmamız Erdoğan maliyeti. Faizsiz Türkiye arzu edenlerin yapacağı şey, bir kenara çekilip Türkiye’yi adalet ve liyakatın olduğu bir iklime teslim etmek. Bunun başka çaresi yok.

“At sağlam, sorun sürücüde”

Türkiye son günlerde yaşadığımız inişe rağmen bundan çok daha hızlı çıkabilecek bir potansiyele sahip. Bu, Erdoğan fotoğrafı. Yabancı bir yazar; “Sağlam ata binmiş sarhoş sürücüye benzetiyor”. At sağlam sorun sürücüde. Biz tabii 3,5 yıllık bir tecrübe üzerinden konuşuyoruz. 2018’de seçim ittifakını Sayın Kılıçdaroğlu özellikle çok arzu etti, sağolsun onun arzusu ile oluştu, 2019’daki yerel seçim ittifakı ise Sayın Akşener’in ısrarı ve mimarisi ile oluştu. Her ikisinde de mesafe aldık, 2018’de AK Parti Mecliste muhtaç parti, yetersiz bir parti durumuna düştü. 2019’da da megapollerden tasfiye oldu. Çok sorunda yaşadık, bunların hepsini çözdük, iyi bir mutfak var genel başkanlar çok iyi bir şekilde meseleleri çözüyorlar. Tezkere meselesinde CHP’nin eli de bizim elimizde milletin menfaati için kalkmıştır. Sonuçta biz iki ayrı partiyiz. AK Parti ve MHP’nin eli de milletin menfaati için kalkmıştır. Buna böyle bakmak lazım. Sayın Akşener’in liderliği Sayın Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde süreç devam ediyor, bir sorun olacağını zannetmiyorum.

“Anketlerde Cumhur İttifakını 1-2.5 puan arasında geçmiş durumdayız”

Bütün anketlerde, CHP ve İYİ Parti, Cumhur İttifakını ortalama 1 ile 2,5 puan arasında geçmiş durumda AK Parti-MHP yüzde 38-40 bandında, biz yüzde 40-42 bandındayız. Dolayısıyla bu süreç devam ediyor. Toplumsal irade ortadadır. Sayın Genel Başkan ile biz 2,5 yıldır geziyoruz. Ankara ve İstanbul’dan göründüğünden çok daha kötü bir tablo var.

Canan Sakarya

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ