FirmaHBR.COM'a Hoşgeldiniz!

Küresel enerji darboğazı ihtiyatlı planlama ile aşılır

DÜNYA gazetesi tarafından ‘Krizde Enerji, Enerjide Kriz: Küresel Enerji Darboğazı Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?’ başlığıyla düzenlenen webinar’da enerji fiyatları ve arz güvenliğine ilişkin kaygı yaratan küresel gelişmeler tartışıldı.

Küresel enerji darboğazı ihtiyatlı planlama ile aşılır

‘Krizde Enerji, Enerjide Kriz: Küresel Enerji Darboğazı Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?’ webinar’ı yapıldı. DÜNYA gazetesi tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü Hakan Güldağ’ın yaptığı toplantıda, dünyada ve Türkiye’de enerji sektörünün durumu masaya yatırıldı. Webinar’a GAZBİR Başkanı, Aksa Doğalgaz Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Arslan, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Dr. Güven Sak, Enerji IQ Bilgi Servisleri Genel Müdürü Emre Ertürk, GazDay Danışmanlık Genel Müdürü Mehmet Doğan katıldılar. Etkinlikte, küresel enerji piyasalarında yaşanan olumsuz gelişmelerin nedenleri, olası sonuçları ve çözüm için küresel çapta ve Türkiye özelinde atılması gereken adımlar tartışıldı. Toplantıda ayrıca Türkiye’de sanayicilere, elektrik üreticilerine ve konutlara uygulanan enerji fiyatlarının mevcut ve gelecekteki seyrinin yanı sıra, enerji krizinin gölgesinde yürütülmeye çalışılan yeşil dönüşüm sürecinde izlenmesi gereken politikalar değerlendirildi.

Konuşmacılar, yeşil dönüşüm sürecinde enerji arz güvenliğinin riske atılmaması için ihtiyatlı planlama ihtiyacına dikkat çekerek, kömürden bir an önce çıkılması gerektiğine, yenilenebilir enerji ve yenilikçi teknolojiler gelişirken doğalgazın önemli rol üstleneceğine vurgu yaptı.

Enerji piyasalarında son durum

Toplantıda pandemi etkisinin azalması ve birçok sektörde üretimin hızlanmasıyla beraber 2021 yılında enerji talebinin artmasının beklenen bir gelişme olduğu kaydedildi. Ancak enerji piyasalarında beklenmedik birçok etkinin eşzamanlı olarak ortaya çıkışının, 2021 yılını olağanüstü bir yıla dönüştürdüğüne dikkat çekiliyor. Birçok enerji uzmanı, enerji sektöründe yaşananları “kusursuz fırtına”, yani öngörülemeyen birçok olumsuz gelişmenin bir araya gelmesiyle nadir olarak yaşanan bir kriz olarak nitelendiriyor.

Avrupa’da patlak veren ancak etkileri dünyanın geri kalanında da hissedilmeye başlanan bu krizle birlikte petrol, kömür, doğalgaz, LNG ve elektrikte, yani tüm enerji kaynaklarında ciddi fiyat artışları görülmesinin yanı sıra kış mevsiminin enerji arz güvenliğinde bir sorun yaşanmadan atlatılıp atlatılamayacağı da sorgulanıyor.

Doğalgaz talebi büyüyor

Pandeminin etkisini yoğun olarak hissettirdiği 2020 yılında, birçok işletme ve sektör üretimlerini durdurduğu ya da yavaşlattığı için enerjide arz fazlası oluşmuş, enerji fiyatlarında düşüşler yaşanmıştı. 2021 yılında ise ekonomik aktivitenin yeniden canlanması enerjiye olan talebi artırdı. 2021 yılının ilk aylarında dünyanın farklı yerlerinde olağanüstü iklim olayları yaşandı. Küresel iklim değişikliği yenilenebilir enerji üretimini zorlaştırırken, nükleer ve kömürden de çıkış çabalarının olduğu bir ortamda doğalgaz talebinde ciddi artış kaydedildi.

2021’in ilk aylarında Avrupa’da, ABD’de ve Asya’da görülen olağanüstü soğuklar, depolardaki doğalgaz miktarlarını eritti. Avrupa’nın en önemli gaz tedarikçilerinden Norveç’te üretimin azalması, Hollanda’nın Groningen gaz sahasında deprem riski nedeniyle üretimin durdurulması ve Rusya’dan Almanya’ya uzanan Kuzey Akım 2 boru hattının devreye alınamaması nedeniyle krizin çözümü için gözler spot piyasalardaki LNG’ye döndü.

Avrupa’da bazı fabrikalar üretimlerini durdurdu

Avrupa’da yeşil dönüşümün giderek hızlandığı bir dönemde doğalgaz ve LNG’de yaşanan rekor fiyat artışları, üretimin devam edebilmesi ve enerji talebinin karşılanması için kömüre olan talebi de artırdı, bu da kömür fiyatlarına da DÜNYA gazetesi tarafından ‘Krizde Enerji, Enerjide Kriz: Küresel Enerji Darboğazı Türkiye’yi Nasıl Etkiliyor?’ başlığıyla düzenlenen webinar’da enerji fiyatları ve arz güvenliğine ilişkin kaygı yaratan küresel gelişmeler tartışıldı. Pandeminin etkisinin azalması ve üretimin hızlanmasıyla birlikte, artan enerji talebiyle birlikte öngörülemeyen birçok olumsuz gelişme de bir araya geldi. Sektör uzmanları, nadir yaşanan durumu “kusursuz fırtına” olarak tanımlıyor. artış olarak yansıdı. Öte yandan rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının üretimlerinin de sınırlı olması ve enerji ihtiyacını kesintisiz olarak sağlayamaması, yaşanan enerji krizine bir çözüm yaratamadı. Kış soğuklarının kapıya dayandığı bugünlerde birçok Avrupa ve Asya ülkesi, boşalan depolarını LNG alımları ile desteklemeye çalışıyor. Avrupa’da daha en soğuk günler başlamadan, birçok fabrika üretimlerini durdurmak zorunda kaldı, yükselen enerji fiyatları nedeniyle ifl as eden şirketler oldu. Doğalgaz, kömür, LNG fiyatlarında ardı ardına rekorlar görülürken, pek çok Avrupa ülkesinde sanayinin yanı sıra konutlarda da ısınma ve elektrik faturalarında rekor artışlar kaydedildi.

Enerji krizi ne yazık ki başka sektörlere de sıçramış bulunuyor. Öyle ki gübre üretiminde yaşanan rekor düşüşler, bir gıda krizinin de sinyallerini vermeye başladı. Gübre fiyatlarında yaşanan sıçramanın yanı sıra gerek Avrupa gerek Türkiye’deki üreticiler, seraların ısıtma ve aydınlatma maliyetlerini karşılamakta zorlanıyor. Tarım üretiminde yaşanan sorunlar, tüketicilere gıdaya erişim ve aşırı yüksek gıda fiyatları halinde yansıyabilir.

ENERJİ KRİZİ TÜRKİYE’YE NASIL YANSIYOR?

Tüm dünyayı etkisi altına alan bu beklenmedik kriz, enerji ihtiyacını karşılamada büyük oranda dışa bağımlı olan Türkiye’yi de etkiliyor. Ekonomide olağanüstü gelişmeler yaşayan Türkiye’nin, cari açığında en önemli kalemlerden birini enerji oluşturuyor.

Türkiye’nin 2021 yılı doğalgaz tüketiminin 60 milyar metreküpe ulaşması bekleniyor. Bu, 2020 yılına göre %20’yi aşkın bir artış anlamına geliyor. Yaz aylarında kuraklık nedeniyle Türkiye’nin hidroelektrik santrallerinden faydalanamaması ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kesintisiz arz sağlayamaması nedeniyle, artan enerji ve elektrik ihtiyacı büyük oranda doğalgaz ile karşılandı. Avrupa ülkeleri gibi Türkiye de kış soğukları başlarken doğalgaz tedarikini LNG alımları ile desteklemeye çalışıyor. Ancak LNG fiyatlarında yaşanan rekor artışlar, boru hatlarından uzun dönemli sözleşmelerle gelen doğalgazın fiyatını çok daha cazip hale getirmiş durumda. Rusya, Azerbaycan ve İran’dan boru hatları ile doğalgaz ithal eden Türkiye, bir arz sıkıntısı yaşanmaması için bu hatların sunduğu avantajları kullanmaya çalışıyor. Ancak Türkiye’nin en büyük doğalgaz tedarikçisi Rusya ile uzun dönemli ve petrole endeksli sözleşmelerinin önemli bir kısmı bu yılsonunda bitiyor. Tüm dünyanın enerji fiyatlarını konuştuğu bir ortamda iki ülke bu kontratları yenilemek için kritik bir müzakere süreci yürütüyor.

BOTAŞ Ekim ayından itibaren sanayide ve elektrik üretiminde kullanılan doğalgaz fiyatlarında ciddi artışlar yaptı. Ekim’de bu oran %15 olurken, Kasım ayında sanayi için %48.40, elektrik üretimi için %46,82 oldu, Aralık ayında ise %20’şer zam yapıldı. BOTAŞ, ciddi bir maliyet baskısı ile karşı karşıya olmasına rağmen, konutlara verilen doğalgaz fiyatlarında sübvansiyona giderek herhangi bir artış yapmadı. Ancak bu politikanın ne kadar sürdürülebilir olduğunu öngörmek zor. Yaşanan krizi “30 yıldır bu sektörün içindeyim, böylesini görmedim” sözleriyle nitelendiren Enerji Bakanı Fatih Dönmez, önümüzdeki dönemde bir arz sorunu yaşanıp yaşanmayacağı sorularına ise “Uzun dönemli doğalgaz kontratlarımız bizi büyük ölçüde rahatlatıyor. Ek talep için ekstra anlaşmalar yaptık. Bu konuda herhangi bir sıkıntı yaşamayız.” sözleriyle yanıt verdi. Türkiye sözleşmelerini yenileyip arz güvenliği risklerini bertaraf etmeyi başarsa da, küresel fiyatlardaki aşırı yükselişten kendisini koruyabilecek mi, zaman gösterecek.

Enerji fiyatlarındaki küresel artış Türkiye’ye yansıyacak

Geçtiğimiz yıl boyunca üretimin pandemi sonrası canlanması ve iklim olaylarından ötürü beklenen su hacminin oluşmaması nedeniyle ciddi bir enerji talebi oluştu. Petrol ve doğalgaz üreticilerinin durumu da piyasaları olumsuz yöne götürdü. Bunun temel sebeplerinden biri, doğalgaz üreticilerinin uzun vadeli kontrat istemesine karşı çıkan Avrupa’da geçerli olan kısa vadeli kontratlar ve spot işlemlerde fiyatların çok yükselmesiydi. Avrupa’da doğalgaz arzının olumsuz seyri, Türk sanayisinde ciddi bir üretim artışına neden oldu. Şu an büyüme hızımızın ve sanayide üretim hacmimizin artması nedeniyle enerji talebimiz de artıyor. Türkiye’de ayrıca iklimsel nedenlerle yenilenebilir enerji üretimimiz düştüğü için doğalgaza talep arttı. Bugüne kadar talep sorunsuz bir şekilde karşılandı. Önümüzdeki dönemde de bu sorunu en iyi şekilde aşmak için çalışmalar sürüyor. Şu anda depolarımızda 2 milyar metreküp gaz var, depolama hacmimizin büyük kısmı dolu.

Türkiye’nin bu süreçte en büyük şansı uzun vadeli kontratlarıydı. Uzun vadeli kontratlarla son çeyrekte aldığımız gazın fiyatının 275 dolar seviyesinde olduğunu düşünürsek, Türkiye bu süreci asgari etkiyle geçecek diyebiliriz. Ama artan talebi karşılamak için aldığımız LNG maliyetiyle ortalama fiyat yükseliyor. Önümüzdeki yıl özellikle spot piyasalardaki fiyatların ortalama 1000 doların üstünde olacağını görüyoruz. Bu fiyatların Türkiye’de de piyasalara yansıyacağını düşünmek zorundayız.

Fiyat artışı olma ihtimali yüksek

Depolama, LNG ve boru gazı hacmine baktığımızda şu anda Türkiye’nin günde 370 milyon metreküpün üzerinde bir hacmi var. Günlük tüketimde eskiden yaşadığımız sıkıntıları yaşamamız olası değil ama dünya piyasalarındaki fiyat hareketliliği dolayısıyla fiyat artışı olması ihtimali yüksek. Çevre kirliliği nedeniyle Türkiye’de özellikle kentleşen alanlarda doğalgaza geçişte ciddi bir hamle yapıldı. Türkiye nüfusunun yaklaşık %82’sinin evinin önüne doğalgaz gitti ve %65-70’i doğalgaz kullanıyor. 81 il ve 600’ün üzerinde ilçe merkezinde doğalgaz kullanılır durumda. Doğalgazın fiyatı şu anda kömürün yarısı kadar. Bu yıl birçok belediye başkanı “Bizim ilçemize de doğalgaz getirin, çünkü kömüre çok yüksek paralar ödüyoruz” diyor. Doğalgaza sübvansiyon toplumsal ihtiyaçlarımızın ve sosyal sorumluluklarımızın gereği, çünkü dünya ve Türkiye piyasalarında geçerli fiyatları uyguladığınızda Türkiye’de tüketiciler açısından büyük bir sorun olacaktı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız, elektrikte yaklaşık 2.5 milyon kullanıcıya yapılan yardımın doğalgazda da yapılması üzerinde çalışıyor.

Aslında enerjide en önemli konu olan verimliliği arttırarak tüketimdeki gereksiz artışı önleyebiliriz. Gelecekte karbon piyasasından ötürü enerji daha pahalı olacak. Aslında yenilenebilir enerjiyle beraber enerji fiyatları düşecek diye düşünüyorduk, ama süreç enerjinin ucuz olmayacağını gösteriyor.

Bu ortamda Türkiye’de doğalgaz santrallerinin hazır tutulması politikası çok doğru bir politika. Bunu uygulamayan ve sadece yenilenebilir kaynaklara bağlı kalan ülkeler, şimdi kömür santrallerini kullanmayı düşünmeye başladılar. Önümüzdeki dönemde doğalgaz vazgeçilmez bir konumda duracak. Dünya tüketimindeki payının %20’nin altına düşmesi çok zor. Karbonsuzlaşma konusunda alınan kararların doğalgaz açısından uygulanabilirliği çok düşük.

Hidrojenle doğalgaz karışımı yeni bir yakıt alternatifi olabilir

Hidrojeni doğalgaza belli oranlarda karıştırarak bir müddet dünyada yeni bir yakıt şekli oluşacak gibi gözüküyor. GAZBİR olarak Enerji Bakanlığı ve EPDK’yla beraber boru hatlarımızın ve evlerimizdeki cihazların hidrojen karışımlı doğalgaza ne kadar dayanıklı olduğu konusunda yürüttüğümüz Ar-Ge projelerimiz var. Geçtiğimiz 2,5 yılda, %20 ’ye kadar hidrojen doğalgaz karışımıyla bunu yapabileceğimizi gördük. Bu yıl da biyogazla ilgili bir proje yürütüyoruz. Biyogaz halen sadece elektrik üretiminde kullanılıyor. Biyogazın doğalgaz şebekelerine verilmesi konusu üstünde çalışıyoruz. Önümüzdeki dönem bir hidrojen kasabası kurma projemiz var. Burada hidrojenin değişik oranlarda kullanımını denemeyi ve farkındalık yaratmayı hedefl iyoruz. Bununla ilgili EPDK ve Enerji Bakanlığı’yla görüşmelerimiz sürüyor.

Dünya yeniden yapılanırken Türkiye’nin gecikmemesi lazım

DR. GÜVEN SAK – Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmaları Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü

Pandemiden çıkış süreci ekonomide asimetrik etkiler yaratıyor; enerji fiyatlarında, hammadde fiyatlarında, gıda fiyatlarında yol açtığı bir dizi hareket var. 2020’de pandemi nedeniyle bir krizin içindeydik, 2020’de ertelenmiş olan talep hızlı bir şekilde devreye girmeye başlayınca bir dizi tedarik problemi ortaya çıkmaya başladı.

Türkiye olarak biz enflasyonun tekrar yükseldiği bir dönemdeyiz, faizi düşürmek istiyoruz ama faiz düşmüyor, dolayısıyla yanlış düğmeye basarak faizi düşürmeye çalışıyoruz demek mümkün. Aslında doğru düğmeye basarsak hem faizin düştüğünü göreceğiz, hem de belki Türkiye ekonomisini bu geçiş sürecine hazırlayacağız. Çünkü önümüzdeki dönemde Yeşil Mutabakat’ın yarattığı benzer asimetrik etkileri piyasalarda hissetmeye devam edeceğiz. Ama bu geçiş sürecinin asimetrik etkilerle dolu olduğunu artık öğrendik, dolayısıyla bir geçiş dönemi enerji kaynağını nasıl tasarlamamız gerektiğini biliyoruz. Bıçakla kesilmiş gibi bir halden bir yere geçemeyeceğimizi bu dönem küresel ölçekte baktığımızda bize öğretti. Yeşil Mutabakat’a Türkiye’de uyum için bir büyük yapısal reform paketine, risk primlerini nasıl düşüreceğimize odaklanan bir de istikrar programına ihtiyacımız var.

FİYAT HAREKETLERİ KALICI OLACAK

Bence bu fiyat hareketleri kalıcı olacak, Yeşil Mutabakat’la başlayan ve Atlantik’in iki tarafında biçimlenmekte olan yeni dünya düzeni yoluna devam edecek. Bu süreç 1974 petrol krizi gibi olacaktı, hidrokarbonların üzerine ek bir maliyet eklenecekti, ama şu anda karşılaştığımız, bu geçiş döneminin nasıl yönetileceği konusunda yeterince düşünülmemiş olmasından kaynaklanan bir mesele.

Aslında 4-5 yıldır zaten doğalgaz ve petrol de dâhil, bu alana yapılan yatırımlarda bir azalma başlamıştı. Şimdi Avrupa Birliği’ndeki taksonomi çalışmaları bu hızda devam ederse, önümüzdeki dönemde hangi alanlara yatırım yapıldığı, o yatırımların maliyetinin yeşil yatırımlara göre ne kadar yüksek olacağı saptanacak. Ama bu geçiş döneminin iyi tasarlanması gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.

Geçtiğimiz dönemde petrol ve kömüre dayalı ve mekândan bağımsız sanayi politikaları saptamak mümkündü, ama şimdi eğer demir çelikte işe devam edecekseniz o zaman bunun enerji ihtiyacının nasıl yeşilleştirilebileceği ve hangi teknolojilerle yeşilleştirilebileceği konusunda da şimdiden üniversitelerimizin, araştırma birimlerimizin çalışmaya başlaması gerekiyor. 25-30 yıllık bir geçiş döneminden bahsediyoruz. Bu geçiş döneminin içinde aksaklıkların engellenmesi için adımları bence küresel olarak tasarlamak gerekiyor. Ülke olarak hangi sanayilere ve hangi alanlara odaklanacaksak düşünülmesi gerekiyor.

YEŞİL MUTABAKAT SÜRECİ KALICI OLACAK

Türkiye’de enerji fiyatlarının sübvanse edilmesi konusuna gelince, kamu görev zararı verdirebilir şirketlerine, ama bunu niye verdirdiğini biliyor olması şart. Mesela evlere olan doğalgazın sübvansiyonunda evdeki havuzu ısıtmak için enerji kullananla, iki göz odasını ısıtmaya çalışan arasında herhalde bir fark olmalı. Dolayısıyla neyi hedefl eyeceğimiz, kime yönelik sübvansiyonları uygulayacağımız ve kamu bütçesini nasıl harcayacağımız konusunda düşünmemiz gerekiyor. Yeşil Mutabakat süreci kalıcı olacak, bu yeni bir sanayi devrimi ve bunu kaçırmamamız lazım. Dünya yeniden yapılanırken Türkiye’nin bu sefer gecikmemesi lazım. Bu süreçte hidrokarbonların kullanım maliyetlerini arttıracağız ama aynı zamanda elektriklerin yanması gerektiğini de unutmamamız gerekiyor. Önümüzdeki dönemde bu geçiş dönemini planlamak o açıdan önemli.
Ortaya 2053 yılında net sıfır hedefi diye bir hedef koyduk, şimdi bunda ciddiysek eğer bütün politikalarımızı bunun etrafında örüyor olmamız lazım. Emisyon ticaret sistemi bunun için gerekli.

Sanayiciler sağlıklı fi yatlamaya uyum sağlamalı

Enerjide ithalata bağımlı her ülke gibi Türkiye de enerji krizinin derin etkilerini yaşıyor. İlk ortaya çıktığı zaman beklentiler geçici ve dönemsel bir kriz olduğu yönünde yoğunlaşıyordu ama zaman içerisinde gördük ki bu krizin etkileri yıl bütününe yayılıyor ve gelecek yıl da devam edecek. Bu krizin kısa, orta ve uzun vadeli etkileri var. Kısa vadede yüksek fiyatlar, arz güvenliğiyle ilgili sorunlar, ekonomi ve iklim değişikliği politikaları üzerindeki etkiler söz konusu. Uzun vadeli etkiler konusunda Türkiye, bu krizi yaşayan diğer ülkelerden ayrışıyor. Çünkü Türkiye’nin şu anda yaşadığı bir kur krizi, piyasa yapısı ve uygulanan stratejiler bağlamında da birtakım handikapları var. Bu krizin uzun vadeli etkilerini diğer ülkelerden daha fazla hissetmek konusunda savunmasız konumdayız.

Bitişi belirsiz bir türbülansın içindeyiz

Türbülansa girdik, bu türbülansın ne kadar süreceği belli değil. Avrupa’da bazı ülkeler tüketicilere yönelik tedbirler aldı, piyasayı canlı tutabilecek önlemler geliştirdi. Kimi ülkeler nihai tüketiciye yansıyan vergileri azalttı, kimi ihtiyacı olan tüketicilere maddi desteklerde bulundu. Türkiye de kendi olanakları bağlamında birtakım tedbirler almaya çalıştı. Bizim tedbirlerimiz Avrupa’daki tedbirlerden ayrıştı, çünkü piyasa yapısı, piyasa bazlı çözüm üretmemize imkan tanımadı. Ankara fiyatları sübvanse ederek bu türbülansı atlatmaya çalışıyor. Bu sürdürülebilir değil. Hukukta “telafisi güç veya mümkün olmayan zararlar” diye bir tabir vardır, bizim yaklaştığımız nokta bu. Geçtiğimiz hafta Meclis’e sunulan bir yasa tasarısı BOTAŞ’ın yapılandırılmış borçları, faizleri, gecikme zamları dahil tüm vergi borçlarının silinmesini öngörüyor, ki bu da bu kuruluşun bir anlamda tükenme aşamasına geldiğini gösteriyor.

2020 yılındaki düşük enerji kaynağı fiyatlarını uzun bir süre görmeyeceğiz. Bundan sonraki dönemde enerji fiyatları yüksek kalacak ve yükseliş trendini sürdürecek. Bu, hem piyasa yapısından kaynaklı bir yükseliş olacak, hem de Yeşil Mutabakat ve karbonsuzlaşma dönemine ilişkin dönüşümün de etkisi olacak. Türkiye bu yüksek fiyatlardan uzun vadeli kontratlarının sağladığı avantajla az etkilendi ama önümüzdeki dönemde bu maliyet artışı Türkiye’deki fiyatlara da yansıyacak.

Sanayi ve konutlar yüksek enerji maliyetinden doğal olarak hoşnut kalmıyorlar ama fiyat stratejisinin çok dengeli bir şekilde oluşturulması gerekiyor. Sanayiye maliyetinin altında doğalgaz sattığınız zaman, devlet enerji piyasası üzerinden sanayiyi sübvanse etmiş oluyor. Enerji piyasasında birikmesi gereken sermaye sanayiye transfer edilmiş oluyor. İhracatı da bu zincire eklediğiniz zaman Türkiye’de sübvanse edilen fiyatlarla ihraç edilen ürünü kullanan herhangi bir ülkedeki bir tüketiciyi dolaylı olarak sübvanse etmiş oluyorsunuz. Bu bir domino etkisiyle sürdürülebilirlik zincirinde kırılmalara neden oluyor.

BOTAŞ’ın tahimini zararı 6-7 milyar dolar

Bu açıdan enerji piyasamızı serbestleştirmemizin piyasaya orta ve uzun vadede büyük kazanımları olacak. Kamudan tek tedarikçili bir piyasa yapısından ziyade, özel sektörün aktif olduğu, rahat ticaret yapabildiği, fiyatların piyasada oluştuğu bir yapı, çok daha sağlıklı bir model. Bu hem kamu için hem de tüketiciler ve sanayiciler için bir avantaj sağlayacak. Bugün sübvansiyon nedeniyle BOTAŞ’ın zararı 6 ila 7 milyar dolar tahmin ediliyor. Ülkemiz hazine ve bütçe dengesi kritik bir ülke. Daha sürdürülebilir bir enerji fiyatlama rejimi uygulayarak ve bu maliyetleri belirli oranlarda yansıtarak devam etmemiz gerekecek. Bugüne kadar hep enerji fiyatlarını, yüksekliği ve düşüklüğüyle tartışıp karşılaştırdık. Ama bir fiyatın yüksekliği ve düşüklüğünden daha önemli olan, fiyatın sağlıklı oluşumu. Bugüne kadar bizdeki fiyat yeteri kadar sağlıklı oluşmadığı için bir stres birikmesine neden oldu. Konutlara doğalgaz maliyetinin altında satılınca konutlarda bir tüketim bilinci oluşması gecikiyor. Sanayiciye maliyetin altında doğalgaz sunulunca sanayici gerçek maliyetlere göre bir strateji belirleyemiyor. Ama geleceğe yönelik göstergelere baktığımız zaman Türkiye’nin bu sağlıksız fiyat yapısını daha fazla sürdüremeyeceğine yönelik güçlü işaretler var. Bu da demektir ki maliyetler fiyatlara yansıyacak.

Enerji maliyetleri yükselmeye devam edecek

Sanayicilerin enerji maliyetleri yükselmeye devam edecek. Önce zaten yükselen enerji fiyatları, sonra sübvanse edilerek yumuşatılan fiyatlar yansıyacak. Buna hazırlıklı olan sanayiciler için belki geçiş biraz daha kolay; ama hazırlıksız olanlar, doğru tahmin ve planlama yapamayan sanayiciler için daha zor olacak. Bu da istihdam ve üretime olumsuz yansıyacak. Sanayicilerin öz tüketime yönelik elektrik üretimini arttırıcı yatırımlara ve verimliliğe ağırlık vererek daha sağlıklı fiyatlamaya uyum sağlaması gerekiyor.

Doğalgazdan çıkmak o kadar kolay değil

Enerji sektöründe böyle bir krizi daha önce hiç görmedim. Bu krizin görünen ve görünmeyen bazı nedenleri var. Birincisi, doğalgaz ve elektrik piyasaları özelleştirmelerinden sonra Avrupa’da çok fazla oyuncu ve şirket var. Büyük alıcılar olmadığı zaman küçük alıcılar sadece kendi küçük planlarını yapıyorlar, büyük ölçekteki planı yapmakta başarılı olamıyorlar. Sonuçta Avrupa talebi doğru planlayamadı.

Arzda da bazı sıkıntılar oldu. Norveç’te pandemiden dolayı yapılamayan tamir bakım faaliyetleri yapıldı, arz azaldı. 2020 yılında yaşadıkları kriz nedeniyle Amerika’dan da bu arz açığına ciddi bir destek gelmedi. Rusya sözleşme yükümlülüklerini yerine getirdi, ama onun üzerinde bir doğalgaz tedarikinin Avrupa tarafından talep edilip edilmeyeceğine dair herhangi bir fikri yoktu. Dolayısıyla arz açığı kaynaklı Avrupa’da bir fiyat artışı yaşadık.

Kimse bu kadar yüksek fiyatlar beklemiyordu, birinci çeyrekte 62 dolar olan bin metreküp doğalgaz fiyatı 1705 dolarlara çıktı. 2021 1. çeyreğinde fiyatlar 200 dolara ulaştığında tüccarlar hemen depolarındaki malları satmaya başladılar, yani talep artışını beklemeden depolar da boşaltılmaya başladı. Domino taşı gibi etkiler devam etti ve çok ciddi bir krizle karşı karşıya kaldık. Kuzey Akım 2’nin açılması halinde Avrupa’ya çok ciddi bir gaz tedariki olacak ve fiyatları aşağı yönde etkileyecektir; ama Avrupa bu hattın açılmasını 2022 birinci ve ikinci çeyrekte hiç beklemeyin dedi. Dolayısıyla bu durum “Bu bir kriz mi, yoksa kalıcı bir durumla mı karşı karşıyayız?” diye düşündürmeye başladı.

Yeşil Mutabakat krizin görünmeyen nedeni

Bu krizin görünmeyen nedeni de Yeşil Mutabakat. Karbonsuzlaşma ve yeni teknolojilerin hayata geçirilebilmesi için enerji fiyatlarının yükselmesi gerekiyor. Bu süreçte karbon fiyatları dört katına çıktı. Aslında hidrojen olsun, biyometan olsun, diğer alternatif yakıtların gündeme gelebilmesi için yüksek enerji fiyatlarının oluşması da gerekiyor. Yani bu gelişmeler geçici olarak sönebilir, ama bu kavga sonlanmazsa kalıcı olacaktır.

2008’de konutlarda 500 dolardan doğalgaz kullanıyorduk, şimdi dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi Rusya’nın kendi halkından daha ucuza doğalgaz tüketiyoruz. Ortada tuhaf bir durum var ve sürdürülebilir değil. Geçen 10 yılda Türkiye için spot LNG fiyatları, uzun vadeli petrol endeksli fiyatlara göre, bin metreküp bazında yaklaşık 50 dolar ucuzdu. Ama bugün olay tersine döndü, uzun vadeli kontrat fiyatları spot fiyatlara kıyasla inanılmaz ucuz duruma geldi.

Enerji talebini karşılarken atılacak adımlar hep planlama gerektiriyor. Bu konular giderek daha da önem kazanacak. Peki bu süreçte sağlıklı enerji bileşimi nedir? Birincisi bütün dünyada acil olarak kömürden çıkmamız lazım, bir kere bu bize zaman kazandıracak. Doğalgazdan çıkmak ise o kadar kolay değil. Dünyada hala doğalgazın da belirli bir zaman zarfında terk edileceği üzerine planlar yapılıyor, ama bu o kadar kolay değil. 1 megawattlık yenilenebilir enerji yapıyorsanız, yanına 1 megawattlık doğalgaz santrali yapmak zorundasınız. Çalıştırmak zorunda değilsiniz, ama hazırda durmak zorunda. Çünkü bu yıl olduğu gibi suyunuz olmayabilir, rüzgarınız olmayabilir, bu geçiş süreci tamamlanana kadar doğalgaz elimizin altında olmak zorunda. Ben kömürden çıkışın bile zor olduğunu düşünüyorum, Türkiye’de bugün 15 bin megawatt kömür santrali var. Doğalgazdan çıkmayı ise belirli bir sürece ve geçiş dönemine bırakmak lazım. Bazı kararları birdenbire alırsanız altından kalkamayacağınız sonuçlarla karşı karşıya kalırsınız. Çin bugün her tarafı gazlaştırırken bizim en azından kısa vadede gazdan çıkmamız sağlıklı olmaz.

Yeni teknolojilerin hayata geçmesi için yüksek fiyatlara ihtiyaç var

Enerji sektöründe yeni teknolojileri hayata geçirebilmek için maalesef yüksek fiyatlara ihtiyacımız var. Hidrojen ya da karbon yakalama teknolojileri karbon fiyatlarının artmasına bağlı. Karbon ticaret sisteminin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor, çünkü şirketler finans bulamıyorlar. Avrupa tekrar nükleeri gündeme almaya çalışıyor. Nükleer enerji baz yükte yüksek üretim yaptığı için temiz enerji alternatifl erinden biri. Nasıl gelişecek, Avrupa nükleere ne şekilde tepki verecek, hep birlikte göreceğiz.

KAYNAK: DÜNYA

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ