FirmaHBR.COM'a Hoşgeldiniz!

İsraf modeline karşı paydaş kapitalizmi

Gülseren ÜST POLAT – Deniz KILINÇ Serbest piyasa ekonomisi hiç kuşkusuz insanlığın artan refah ve yaşam kalitesinde oldukça önemli rol oynadı …

İsraf modeline karşı paydaş kapitalizmi

Gülseren ÜST POLAT – Deniz KILINÇ

Serbest piyasa ekonomisi hiç kuşkusuz insanlığın artan refah ve yaşam kalitesinde oldukça önemli rol oynadı. Ortalama yaşam beklentisinin 72,6 yıla yükseldiği dünyada işgücü yaratmak ve bu işgücünü beslemek ciddi bir kaynak ve güçlü bir yönetim ihtiyacı gerektiriyor. Sadece Çin ve Hindistan örneklerine bakıldığında bile kalabalık nüfuslarıyla dikkat çeken bu iki ülkede ekonomi politikalarının piyasa odaklı ilkelere kaymasından bu yana 1,2 milyar insanın aşırı yoksulluktan kurtulduğu biliniyor. Arz ve talebe göre oluşan faiz oranları, emek arz ve talebine göre oluşan ücretler, üretime katkın kadar kazan anlayışı… Fakat işleyen bu sistemde temel problemler var. Kişisel gelir dağılımındaki dengesizlik, yoğun emeğe karşı düşük ücret politikaları gibi nedenlerin yanında piyasa ekonomisi “israfl ı” bir model. Hele ki rekabetin tam olmadığı durumlarda israf oranı daha da artıyor. Ve küresel meselelerin her zamankinden daha karmaşık ve çok boyutlu hale geldiği dünyada, kapitalizme, bu israfa ve bu anlayıştaki ekonomi modeline karşı sesler giderek yükselmeye başlıyor. Sosyal ve ekonomik değişimin son derece şiddetli yaşandığı günümüz dünyasında insanlarda, toplumlarda tedirginlik artarken iş dünyasının sistemdeki rolü de daha fazla sorgulanıyor.

Sürdürülebilir bir çabaya ihtiyaç var

Dünya, sürdürülebilir ve kolektif bir çabaya ihtiyaç duyuyor. Bu çaba da büyüme ve kârlılık odaklı bir yaklaşımdan paydaş odaklı, değer üretimine doğru bir anlayışa kayıyor. Yeni ekonomi modeli olarak tanımlanan “paydaş ekonomisi” kendi içerisinde yaratacağı yeni fırsatlar ve sürdürülebilir temelli yaklaşımı ile giderek daha fazla şirket tarafından benimseniyor. Üstelik bu yaklaşım şirketler için itibar ve pazarlama süreçlerinde de önemli farklar yaratıyor.

Farklı iş kollarının ortaya çıkışı ve talebin artmasıyla operasyonları artan neredeyse her alandaki birçok şirket, esasen kendisine ait bir ekonomiden sorumlu hale geliyor. Bazı olağanüstü durumların iş yapış biçimlerini ne kadar etkileyebileceği ve değiştirebildiğinin en iyi örneğini dünya pandemide yaşadı. Etkileri gittikçe artan iklim değişikliği, doğal kaynakların kaybı, çalışma koşulları temelli toplumsal huzursuzluk ve son olarak COVID-19 pandemisi, şirketlerin rollerine ilişkin beklentileri de yeniden şekillendirdi. Şirketlerin, gelişmeye ve büyümeye devam edebilmek için toplumların ve gezegenin tüm taleplerini kucaklayacak uzun vadeli ve sürdürülebilir değer yaratmaya daha fazla önem vermeleri gerekiyor.

Maddi olmayan varlıkların yönetimi de önem kazanıyor

Daha önce CEO’lar ve yönetim kurulları için ikincil kabul edilen konular -bir zamanlar şirketlerin paydaş ilişkileri, hayırseverlik ve bilgi teknolojisi departmanları tarafından ele alınan konular- bugün firmaların ekonomik değer yaratma ve sürdürme kapasitelerinin önemli belirleyicileri haline geldi. Örneğin, iklim değişikliği, su yönetimi ve çevre yönetimi konuları teknolojinin, çalışma ortamının hızla değiştiği dünyada giderek daha fazla insan için ikincil konular olmaktan çıkıyor ve temel konular olarak kabul ediliyor. Benzer zorluklar, Dördüncü Sanayi Devrimi’nde önemli bir rekabet avantajı kaynağı olan maddi olmayan varlıkların yönetimi için de geçerli. Bir firmanın işgücünün yetenek ve motivasyonu, yenilikçi bir şirket kültürü, bireysel bilgi birikimi ve verilerin tümü daha önemli değer kaynakları haline geliyor.

Bu nedenle, bir şirketin insanlara, gezegene ve inovasyona yaklaşımı -verilerinin katma değerini nasıl koruduğu ve uyguladığı da dahil olmak üzere- sermaye tahsisi kararlarında daha belirgin bir şekilde yer alıyor. Tam da bu nedenle, kurumsal liderlerin yeni kapasite ve yeteneklere yapılan uzun vadeli yatırım ile mevcut operasyonların ve varlıkların daha kısa vadeli rasyonelleştirilmesi arasındaki dengeler konusunda anlayışlarını geliştirmeleri ve değiştirmeleri gerekiyor.

Kamu yararı gözetilmeli

İlk kez 50. Davos Zirvesi’nde ele alınan “paydaş kapitalizm” kavramı, hem şirketler hem de toplumlar için geleceğe yönelik belirsizlikleri artıran çeşitli olaylara karşı sürdürülebilir bir çözüm önerisi sunmayı hedefl iyor. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Direktörü Klaus Schwab’a göre, bu sürdürülebilir hedefl eri gerçekleştirmek için mevcut kapitalist düzenden tamamen ayrılmak yerine sistemin içindeki sorunlara yine sistemin içinden çözüm üretmek daha yararlı. Schwab, küresel ekonominin pandemi şoklarını atlattıktan sonra şirketlerin organizasyon ve faaliyet yapılarını birkaç paydaş ya da hissedar yerine herkesin, yani kamunun yararını gözetecek şekilde biçimlendirmelerini öneriyor. Şirketlerin kendi bünyelerindeki ekonomilerini ve karar alma süreçlerinde yalnızca hissedarlarını memnun etmek yerine toplum ve gezegen refahını gözetecek şekilde değiştirmelerinin önerildiği bu sistemi WEF, “paydaş kapitalizmi” olarak tanımlıyor.

Taahhütler “paydaş ekonomiye” geçişi destekleyecek

WEF, eylül ayında dünyanın hangi bölgesinde veya hangi sektörde faaliyet gösterdiklerine bakılmaksızın, şirketlerin çevreye, topluma ve yönetişime katkılarını ölçecek bir ESG (environmental, social and governance) Scorecard açıklamıştı. WEF’in Deloitte, EY, KMPG ve PwC ve 140 paydaşın katılımıyla son iki yılda oluşturduğu ve şirketlerin sorumluluk karnesi niteliğindeki söz konusu ESG Scorecard’da insan, gezegen, refah ve yönetim prensipleri olmak üzere izlenmesi gereken dört ölçütü bulunuyor. Şirketlerin finansal olmayan faaliyetlerini raporlayabilmelerini kolaylaştıracak standartlar, aynı zamanda WEF’in güçlü şekilde savunduğu “hissedar kapitalizminden paydaş ekonomisine geçişi” de destekler nitelikte. WEF’e göre bu standartlar, ayrıca şirket ve yatırımcıların sürdürülebilirlik kabiliyetini güçlendirecek ve böylece karar alma mekanizmalarını iyileştirerek şirketlerin oluşturduğu sürdürülebilir değer kapsamında şeffaflık afl ık ve hesap verilebilirliği artıracak. Bu yaklaşım şirketler için itibar ve pazarlama süreçlerinde de önemli fark yaratıyor.

Uzun vadede kazandıracak

WEF’in önerisiyle yola çıkan küresel danışmanlık şirketi McKinsey’nin hazırladığı paydaş kapitalizmi raporu, paydaş katılımını gerçekleştirmeyi hedefl eyen yöneticilere organizasyonlarına öncülük ve rehberlik edecek beş ilke sunuyor. Bu hedefl erin sürdürülebilir ve başarılı olabilmesi için şirketlerine liderlik eden yöneticilerin yalnızca hissedarlara değil, aynı zamanda müşterilerine, tedarikçilerine, çalışanlarına ve topluma hizmet etmeyi öncelik haline getirmesi gerekiyor.

McKinsey Global Enstitüsü (MGI) tarafından 2001 ile 2015 yılları arasında gerçekleştirilen ve ABD’de halka açık 615 büyük ve orta ölçekli şirketin incelendiği bir çalışmada, şirketler içinde paydaş kapitalizmiyle ilgili uzun vadeli görüşe sahip olanların kazanç, gelir, yatırım ve iş büyümesinde diğerlerinden daha iyi performans gösterdiği ortaya çıkıyor. Başka bir McKinsey araştırması da güçlü çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim normlarına sahip şirketlerin, beş faktör aracılığıyla daha yüksek performans ve kredi notları kaydettiği sonucuna varıyor. McKinsey bu faktörleri; üst düzey büyüme, daha düşük maliyetler, daha az yasal müdahale, daha yüksek verimlilik ve son olarak da optimize edilmiş yatırım ve varlık kullanımı olarak tanımlıyor. McKinsey, çoğu CEO’nun teoride katıldığını belirttiği bu fikri, sahiplenerek uygulamalarının da iki nedenden dolayı şart olduğunun altını çiziyor. Bunlardan birincisi; şirketlerin bu konudaki taahhütleri, kamuoyu tarafından takip edilip ölçülebiliyor. Sözlerin yerine getirilmemesi, olumsuzluklara yol açabiliyor. İkincisi ise paydaş kapitalizmini uygulayan şirketlerin uzun vadede daha iyi performans gösterdiğine dair her geçen gün sayıları artan kanıtlar bulunuyor.

26 trilyon dolarlık tasarruf

Paydaş ekonomisinin kazanımlarından söz ederken bazı rakamlara değinmekte fayda var. Zorlu Holding’in, geçtiğimiz yıl eylül ayında Akıllı Hayat 2030 vizyonu doğrultusunda düzenlediği “Akıllı Hayat 2030 Gülay Özkan ile Buluşmalar”ında paşdaş ekonomisinin yaratacağı maddi kazanımlar ile ilgili ilginç veriler paylaşılmıştı.

Zorlu Holding Sürdürülebilirlik Komitesi Başkanı Cem Köksal, “Sadece iklim krizi ile mücadelede başarılı olduğumuz takdirde bile 26 trilyon dolarlık bir tasarruf sağlayabiliriz. BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın gerçekleşmesi, aynı zamanda 12 trilyon dolarlık pazar fırsatı ve 380 milyonluk istihdam anlamına geliyor.

Özellikle, sermaye piyasalarındaki kurumsal yatırımcıların ÇSY (Çevresel, sosyal ve yönetişim) odaklı yeni değerlendirme metriklerini de benimsemeye başlaması bu dönüşümü hızlandıracaktır” ifadelerini kullanmıştı. SKD Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin ise “Hedefl ere ulaşmak için daha çok çalışmalı, pandeminin bitmesini beklemeyip, bu dönemde hareketlerimizi daha da hızlandırmalıyız. Bugün başta finans alanında olmak üzere bu yönde önemli gelişmeler olduğunu görüyoruz. Örneğin sürdürülebilir borçlanma piyasasının toplam değeri 1,5 trilyon dolara ulaşmış bulunuyor. Sadece döngüsel ekonomiyle; 600 milyarlık maliyet tasarrufu ve 1,8 milyar yan kaynak sağlanabilecek. Bu yeni ekonomi modelini uygularsak insanların talepleri düşecek ve daha sürdürülebilir bir yaşam kurabileceğiz” diyerek konunun önemini aktarmıştı.

Paydaş katılımı için şirketlere 5 ilkesel tavsiye

McKinsey, bir yıldan fazla süredir çeşitli sektörlerdeki iş liderleri, aktivistler, akademisyenler, çalışanlarla yaptığı görüşmeler ve gerçekleştirdiği araştırmalar sonucunda elde ettiği verilerle, paydaş katılımını gerçeğe dönüştürmek isteyen şirketlere beş ilkesel tavsiyede bulunuyor.

1- Yönetim kurullarını sürece dahil edin: Her şeyin ötesinde liderlere, şirketlerin uzun vadeli çıkarlarının sorumluluğunu taşıyan yönetim kurullarını karar alma süreçlerine dahil etmeleri çağrısı yapılıyor. Paydaş katılımının gerçekleşmesi için işin yönetim kurulundan başlaması gerektiği vurgulanan raporda, bunun sağlanması için iki yaklaşım öneriliyor. Bunların ilki, yalnızca hissedarlar yerine daha geniş bir paydaş yelpazesinin endişelerini ve önceliklerini yansıtabilecek, çeşitli deneyim, beceri ve ilgi alanlarına sahip bağımsız üyelerin yönetim kuruluna alınması olarak öne çıkarken, diğer yaklaşım ise kurumsal yönetim ilkelerinin, hissedarlar yerine paydaşları dikkate alarak yeniden belirlenmesinin önemini vurguluyor.

2-Çevresel hedefl er belirleyin ve takip edin: Paydaş değerine sahip şirketlerin somut, ulaşılabilir ve ölçülebilir hedefl er yayınlayarak ilkeleri uygulamaya koymayı taahhüt etmesi ikinci ilke olarak öne çıkıyor. Bir maratona benzetilen çevresel performansı iyileştirmenin, eğitim ve bağlılık gerektiği vurgulanan rapora göre, çevresel sürdürülebilirliğe öncelik vermek; enerji ve ambalaj gibi maliyetleri düşürerek şirketlerin kazanç sağlamasına da imkân tanıyor. Rapor, BP ve Shell gibi şirketlerin, 2050 yılına kadar “sıfır emisyon” hedefl erini, Danimarka’nın en büyük enerji sağlayıcısı Orsted Enerji’nin başarılarını örnek veriyor. 2008 yılında kullandığı enerji kaynaklarının yüzde 85’i kömür olan Orsted, hazırladığı 10 yıllık bir planla enerji kaynaklarını yüzde 85’i yenilenebilir olacak şekilde dönüştüreceğini açıkladı. Şirket, bu hedefine bir yıl önce, yani 2017 yılında ulaştı ve bu dönüşümle, 2009-2019 yılları arasında gelirlerini yüzde 43, kârını yüzde 140 ve işletme değerini de yüzde 472 artırdı.

3-Alt yüklenici ve tedarikçi uygulamalarını iyileştirin: Şirketlere bu hedefi sağlamak için uzmanlıklarından ve ekonomik güçlerinden yararlanması öneriliyor. Bir şirketin sorumluluk duygusunun, yalnızca ekonomik ve çevresel açıdan değil, aynı zamanda tüketiciler, yükleniciler ve çalışanları üzerindeki etkisi açısından da operasyonlarının ötesine geçmesi gerektiği vurgulanıyor.

4-Tüketicilerin uzun vadeli ihtiyaçlarını karşılayın: Paydaş kapitalizminde şirketler, sundukları ürün ve hizmetlerle tüketiciler üzerinde uzun vadede olumlu etkiler yaratmaya davet ediliyor. İsviçreli gıda şirketi Nestle’nin, kahvaltılık gevreklerde kullanılan şeker miktarını azaltarak tam tahıllar ve vitaminler eklemesi, raporda bu ilkeye örnek olarak yer alıyor. Diğer bir örnek de LEGO Grubu’nun kurduğu vakıfl a, çocuk gelişiminde ve yaratıcılıkta oyunun rolüne yönelik araştırmalar olarak sunuluyor. LEGO Vakfı, şirket kârının yüzde 25’ini bu araştırmalar için kullanıyor.

5-Çalışanlarınıza yatırım yapın: Çalışanların değerli bir kaynak olduğuna inanmak ve onlara yatırım yapmak, paydaş kapitalizminde beşinci ilke olarak yerini alıyor. Bu ilke sayesinde şirketler, uzun vadede, olası işe alımlar için daha çekici hale geliyor. Böylece çalışan memnuniyeti, bağlılığı ve üretkenliği yükseliyor.

SKD TÜRKİYE YÖNETİM KURULU BAŞKANI EBRU DİLDAR EDİN: SİSTEMLİ BİR DÖNÜŞÜME İHTİYACIMIZ VAR

İlk kez bu yıl 50’ncisi düzenlenen Davos Zirvesi’nde gündeme getirilen “paydaş kapitalizmi” kavramının önemli bir ihtiyaçtan doğduğuna inanan İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD) Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dildar Edin, mevcut küresel kapitalist sistemin sürdürülebilir bir ekonomik düzen olmadığını belirtiyor. Edin, geçen sene başlayan pandeminin yanı sıra yaşanan doğal felaketlerin, yalnızca finansal başarıya odaklanmanın dünya için sürdürülemez sonuçlar ortaya çıkardığını gözler önüne serdiğini vurguluyor. “Çatı örgütümüz WBCSD tarafından bu yıl yayınlanan ‘Vizyon 2050: Dönüşüm Zamanı Raporu’ insanlığın şu anda üç büyük krizle karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor; iklim krizi, biyoçeşitlilik kaybı ve sosyal eşitsizlikler. Tüm bu sorunların üstesinden gelmek için sistemli bir dönüşüme ihtiyacımız var” diyen Edin, bu noktada paydaş ekonomi sisteminin önemine dikkat çekiyor. Edin’e göre bu kavram, şirketlerin yalnızca hissedarlarını değil, müşterilerini, tedarikçilerini, çalışanlarını ve toplumu da merkeze alan bir misyon edinmeleri gerektiğini savunuyor.

Toplumun en büyük beklentİsİ şeffaflıkaflık

Ocak ayında McKinsey&Company tarafından yayınlanan Paydaş Kapitalizmi raporunun da paydaş ekonomisi sisteminin şirketlere uzun vadede kâr getireceğini ortaya koyduğunu ve önemli yol haritaları sunduğunu söyleyen Edin, şöyle devam ediyor: “Günümüzde hem tüketicinin hem de toplumun kurumlardan en büyük beklentisi şeffaflık afl ık. Paydaş Kapitalizmi Raporu şirketlere kendilerini somut, ölçülebilir hedefl er koyarak çalışmalarını, bu doğrultuda bağımsız denetim almayı ve sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmalarını söylüyor. Bu yönetimi uygulayan şirketler uzun dönemde daha iyi performans gösteriyorlar. Bu noktada raporlamanın gerekliliği ve önemi de bir kez daha karşımıza çıkmış oluyor.”

Şirketler toplumsal etkilerini de raporlamalı

Paydaş ve müşterilerinin taleplerini karşılayarak şeffaflıkaflığın öne çıkarılacağı paydaş ekonomi sisteminde Edin’e göre şirketlerin daha sürdürülebilir bir dünya ve refah içinde yaşayan toplumlar oluşturmak için finansal başarılarının yanı sıra somut, ölçülebilir hedefl er ile çevresel ve toplumsal etkilerini raporlamaları gerekiyor. Edin, “Paydaş Kapitalizmi şirketlere etkilerini ölçümlemeleri için dört ana kriter seti ortaya koyuyor; yönetim ilkeleri, gezegen, toplum ve refah. Evrensel anlamda tüm kurumlar tarafından uygulanabilir olduğu için seçilmiş bu 4 kriter bazında raporlama yapmak ve paydaşlar ile bu raporu paylaşmak gerekiyor” diyor ve Davos Zirvesi’ni hatırlatıyor. Bu yılki zirvede, BBVA’dan HSBC’ye, Siemens’ten Unilever ve Nestle’ye, toplamda 64 şirket ve dört büyükler olarak bilinen denetim şirketleri PricewaterhouseCooper, Deloitte, KPMG ve Ernst&Young Dünya Ekonomi Forumu (WEF) tarafından oluşturulan Paydaş Kapitalizm Karnesi’ne göre raporlama yapacağını taahhüt etmişti. Edin, “Lider şirketlerin bu taahhüdü vermesi paydaş kapitalizminin giderek yaygınlaşacağına dair önemli sinyaller veriyor” yorumunu yapıyor.

Paydaş ekonomisi için kamu desteği ve yaptırım önemli

Şirketlerin dünya ekonomisi için halihazırda çeşitli riskler oluşturan mevzubahis sorunlar için paydaş ekonomisine yönelmesinde kamu desteği ve yaptırımın oldukça önemli olduğunu vurgulayan Edin, geçen yılın sonlarında Sermaye Piyasaları Kurulu’nun (SPK) “Uy ya da Açıkla” prensibiyle hayata geçirdiği Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi düzenlemesine değiniyor. SPK’nın bu düzenlemesi, Türkiye’deki halka açık şirketlerin kısa, orta ve uzun vadede karar süreçlerine sürdürülebilirlik konularını entegre etmelerini ve bunları açıklamalarını teşvik etmek amacıyla, şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim bilgilerini 2021 yılından itibaren belirlenen ilkeler çerçevesinde açıklamalarını öngörüyor. “Dünya her açıdan olağanüstü bir dönemden geçerken, , sürdürülebilirliği ve insan odaklılığı birleştirip raporlayan şirketler, bu dönemde önemli bir avantaj elde edecek” diyen Edin, devam ediyor: “Hızla adapte olan ve çözüm üreten şirketler öne geçecek. SPK düzenlemesinin ortaya çıkardığı çok paydaşlı, risk ve fırsatları değerlendiren, gelecek odaklı, stratejik bakış açısının, şirketlere güven oluşturma, etkin karar alma süreçleri ve sürdürülebilir finansman alanlarında yol göstereceğine inanıyorum.”

Bu kapsamda SKD Türkiye olarak WBCSD’nin Radley Yeldar işbirliğiyle geliştirdiği “Reporting Matters” projesini 2017 yılında Türkiye’ye getirdiklerini anlatan Edin, projeyle ilgili şu bilgileri veriyor:

“PwC işbirliğiyle yürüttüğümüz, üç yılı aşkın süredir devam eden ve SKD Türkiye üyelerine özel bu proje, bizlere raporlama ekosistemini, şirketlerin ihtiyaçlarını, kuvvetli yönlerini ve geliştirmeye açık alanlarını tanıma imkanı verdi.

“Bu özel çıktıları, SKD Türkiye’nin diğer projelerini ve yıllık çalışma planlarımızı hazırlarken kullanıyoruz. Bu sayede projenin Türkiye iş dünyasına katkısı da katlanmış oluyor.

“Çalışma üç aşamadan oluşuyor:

Raporlar üç ana kriter ve toplam 18 alt kriter bazında değerlendiriliyor.

Rapor sahibi şirketlerle geri bildirim seansları yapılarak raporun güçlü ve gelişime açık yönleri hakkında görüş veriliyor.

Raporlama trendlerinin, iyi uygulamaların ve önerilerin yer aldığı Türkiye raporu hazırlanıyor ve özel bir etkinlikle kamuoyu ile paylaşıyoruz.

“Ekonomik sistemin yalnızca finansal performansa değil, toplum ve gezegen üzerinde yaratılan etkinin de dikkate alındığı yeni bir düzene doğru gittiğimiz şu günlerde, Reporting Matters projesi ile üyelerimize rehberlik ediyor ve küresel ölçekte rekabet avantajı sağlamayı hedefliyoruz.

TOPLUMSAL KONULARA ŞİRKETLER DE DAHİL OLMALI

Birçok toplum, kapitalist iş modeli fikrine ve iş dünyasının buradaki rolüne karşı bir güvensizlik besliyor. Edelman Trust Barometresi’nin 2020 sonuçlarına göre, ankete katılanların yüzde 56’sı kapitalizmin küresel olarak iyilikten çok zarara yol açtığına inanıyor. Aynı raporda anket katılımcılarının yüzde 92’si ise eğitim, otomasyon ve göç gibi konulara şirketlerİn de dahil olmasını istiyor. Katılımcıların yüzde 74’ü de bu süreçlere şirket CEO’larının öncülük etmesini istiyor.

TSKB GENEL MD. YRD. MERAL MURATHAN: FİNANSMAN İHTİYAÇLARINI KARŞILAMAYA HAZIRIZ

Bilinçli tüketim ve anti tüketim yaklaşımını toplumun her kesiminde yaygınlaştıran, kaynak israfını önleyen, karbon emisyonunu azaltan bir ekosistemi amaçlayan paylaşım ekonomisini destekliyoruz. Paylaşım ekonomisinin özellikle 2008 yılından sonra dünya ekonomisinde hız kazandığını söyleyebiliriz. TSKB olarak, konuyu kalkınma bankacılığı ölçeğinde tüm boyutları ile değerlendiriyoruz. Bizim açımızdan önemli olan konuyu finansal boyutun yanı sıra sürdürülebilirlik perspektifinden ele alıp faydayı net olarak ortaya koymak. Bu çerçevede yatırım planları olan müşterilerimizin gerek finansman gerek danışmanlık ihtiyaçlarını karşılamaya hazırız.

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ